1. Batı’nın mizah özgürlüğü anlayışı bizlerin ahlak ve edep sınırlarımızın çok ötesindedir. Fakat burada çoğumuzun ıskaladığı nokta şu ki bu sadece Müslümanlara yönelik bir aşırılık değildir. Batı’da mizah, ötekilere olduğu kadar içeridekilere de batırılan bir çuvaldızdır. Chris Rock’un George Bush hakkında şurada yaptığı bel-altı mizahı ya da Avrupalı liderler hakkında günaşırı çizilen müstehcen karikatürleri Türkiye’de kim yapabilir/çizebilir mesela? Benzer durumu din alanında da görüyoruz. Batı’nın sivri mizahçılarının dilinden Hz. İsa da Hz. Muhammed kadar payını almıştır. Life of Brian filminden başlayarak kısa bir Google search yapmanız yetecektir bu durumu görmeye. Dolayısıyla, Müslümanlar Batı’nın sert/müstehcen mizahını Müslüman-karşıtı bir eylem olarak görmemeli ve bu mizahla mücadeleyi de İslam üzerinden yürütmemeliler.
2. Avrupa’da yükselen İslamofobi’yi eleştirdiğimiz kadar anlamaya da çalışmalıyız. İslamofobik düşüncenin yükselişinin altında yatan üç temel “tehdit algısı” vardır. Kimlik, varlık ve ekonomi. Konu hakkında yapılan akademik çalışmalar, özellikle kimliğe yönelik tehdit algısının en belirgin faktör olduğunu ortaya koyuyor. Göç ve doğum farkları sebebiyle gerçekleşen nüfustaki ve yaşam alanındaki Müslümanlaşmayı Avrupa’nın her geçen gün daha da artan bir kesimi Hristiyan kültürüne ve Avrupa kimliğine bir tehdit olarak algılıyor. 11 Eylül sonrasında ‘hortlayan’ “Müslüman terörü” ise bu tehdit algısını aynı zamanda bir varoluşsal tehdit algısına da dönüştürüyor. Müslümanlara düşen görev, İslamofobik dalgayı sadece eleştirmek değil, aynı zamanda bu dalgayı meydana getiren tehdit algılarını anlamak ve bu algıları ortadan kaldıracak söylemler ve politikalar üretmektir. Empatiye, benzer bir kültürel tehdit algısında bizim nasıl bir savrulma yaşayabileceğimize işaret eden şu haberdeki küçük örnekle başlayabiliriz mesela. Okumaya devam et