Vicdani Ret ve “Zamanın Ruhu”nu Iskalamak

Ayar, saniyenin peşinden koşmaktır.” –Saatleri Ayarlama Enstitüsü, A. H. Tanpınar-

Bir hakkın temel ve evrensel bir insan hakkı olup olmadığı nasıl anlaşılır? Bu konuda rivayet çeşitli; ama bence en kestirme yol “muasır” demokrasilerin uygulamalarına bakmaktır. İster İslam’daki icma prensibinden, ister modern hukuktaki “egemen fikirler” anlayışından, isterse de Mustafa Kemal’in “Memleketler muhteliftir (çeşitlidir) fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi (gelişmesi) için de bu yegâne medeniyete iştirak etmesi lazımdır” düşüncesinden yola çıkalım, varacağımız yer şudur: Modern demokrasilerin kahir ekseriyetinin tanıdığı bir hak temel bir insan hakkıdır. Nokta.  İnsanlığın tecrübesine saygı duymak ve bu tecrübeyi “yol gösterici” ve “zaman kazandırıcı” bir kaynak olarak görmek lazım. Bugün bile kadınların oy kullanma ya da boşanma hakları “teorik olarak” pekâlâ tartışılabilir (zaten en muasır ülkeler bile yüz yıl öncesine kadar tartışıyorlardı bunları), ama bugün bu haklara yönelik bir tartışma “deli saçması” olarak görülür; çünkü bu hakların temel insan hakkı olduklarına yönelik “demokratik icma” vardır.

Bugünlerde üzerinde fırtınalar kopardığımız “vicdani ret” için de aynı metodu kullanmayı tercih ediyorum.  Vicdani rettin neden bir temel insan hakkı olduğuna yönelik sayısız felsefi argüman yapılabilir; ama bence günümüz dünyasında bu nafile bir uğraştır. Okumaya devam et

Yüksek Yargıya Haksızlık Yapılıyor

>
Geçtiğimiz ay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2010 yılına ait dava ve mahkûmiyet istatistiklerini açıkladı. Türkiye’nin 2010 yılında en çok mahkûmiyet alan ülke olması Türk basınının bir kesiminde Türk yüksek yargısına karşı alaycı bir eleştiri furyası başlattı. TARAF gazetesi Türk yüksek yargısı için sürmanşetten “Avrupa’da mübaşir olamazlar!” ifadesini kullanırken, çeşitli köşe yazarları da AİHM istatistiklerini Türk yargısı için bir “utanç tablosu” olarak nitelendirdi. Bu yazıda, AİHM istatistiklerinin gerek TARAF gazetesi gerekse bazı liberal köşe yazarları tarafından yanlış okunduğunu ve doğru olarak okunduklarında da Türk yargısının -ideal olmasa da- “ortalama” bir Avrupa yargısı seviyesinde olduğunun görüleceğini belirtmeye çalışacağım.  Okumaya devam et