Suriye’ye Müdahale Edersek Araplar Bize Küser mi?

Suriye’deki realiteyi geç de olsa kabulleniyor Türkiye: (Esad yönetimi elindeki güçten feragat etmeye yanaşmadığı; Sünni muhalefet Alevileri siyasetten tasfiye etme niyetini taşıdığı; ve uluslararası camia İran’ın güvenlik endişelerini dikkate almadığı sürece) Bir iç savaş yaşanmadan Suriye’de anlamlı bir dönüşümün gerçekleşme ihtimali oldukça düşük. Muhtemel bir iç savaşı kısaltmak ve çevrelemek için de, büyük ihtimalle bir uluslararası müdahale gerekecek. Ve Suriye’ye yönelik bir uluslararası müdahale olacaksa, Türkiye bu müdahalenin bir parçası olmak zorunda. Bu, hem vicdanın hem de aklın bir gereği.

Fakat ne ilginçtir ki Türkiye’de hatırı sayılır bir kesim Suriye müdahalesi konusunda “felaket tellallığı” yapıyor. Daha da ilginci, Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir uluslararası müdahaleye katılmasına yönelik itirazların en gürleri, bölgeye ve uluslararası siyasete aşina isimler tarafından yapılıyor. Bu isimlerin müdahaleye yönelik itirazları ise büyük oranda temelsiz bir argümana dayanıyor: Türkiye Suriye’ye müdahale ederse Araplar bize küser. Bu kişilere göre, olası bir müdahale “Araplarda unutmayacakları acı hatıralar bırakır”, “Sünni başkentlerde bile tepkiyle karşılanır”, “yumuşak gücümüze zarar verir”, ve “Türkiye’nin etrafına yeniden çelik duvar örer”…

Son günlerde sıklıkla dile getirilen “Türkiye Suriye’ye müdahale ederse Araplar bize küser” argümanı, yanlış kıyaslamalara dayanan geçersiz bir argümandır. Öncelikle, 2003’teki Irak işgali sonrasında Amerika’nın bölgede yaşadığı itibar kaybından hareketle “Araplar kendi işlerine müdahale edenleri sevmez” şeklinde bir çıkarım yapmak doğru değildir. Okumaya devam et

Araplar Erdoğan’ı Neden Seviyor? Stuart Mill’den bir Düzeltme

Başbakan Erdoğan (ve onun şahsı üzerinden Türkiye), Arap dünyasında bugün -Osmanlı halifelerini bile kıskandıracak derecede- bir popülariteye ve muhabbete sahip.  Arap dünyasında 19. yüzyıldaki “müstebit Türk” ve 20. yüzyıldaki “gavur Türk” imajlarının yerlerini “makbul Türk”e bırakması tarihin normalleşmesi ve “kardeşlerin” barışması açılarından son derece sevindirici bir gelişme. Ama ben bugün Arap/İslam dünyasında Başbakan Erdoğan’a duyulan muhabbetin Türkiye’de objektif değil ideolojik bir şekilde ele alındığını düşünüyorum. Türkiye’deki yaygın kanı Arapların Başbakan Erdoğan’ı demokratik, Müslüman, çoğulcu ve kalkınmacı olduğu için sevdiği yönünde. Mesela, Başbakan’ın danışmanlarından İbrahim Kalın’a göre, “Recep Tayyip Erdoğan, devrime ve halkın iradesine inanmış Arap halkları için, Weberyan manada bir “ideal tipi”, arkasından yürümek istedikleri lideri temsil ediyor: Sivil, demokratik, Müslüman, karizmatik, kararlı ve adaletle yöneten bir lider”. Profesör İhsan Dağı da benzer bir düşünceye sahip: “Erdoğan, demokrasiyi, milli iradeyi temsil ediyor; otokrat yönetimlere direnmeyi, ekonomik kalkınmadan ve refahtan pay istemeyi temsil ediyor. İslam’ın demokrasiyle, küreselleşmeyle, zenginleşmeyle çelişmediğini ifade ediyor”. Fakat Türkiye’de yaygın kabul gören “Araplar Erdoğan’ı İslam, demokrasi ve ekonomik refahı temsil ettiği için seviyor” görüşü maalesef ampirik destekten yoksun bir yaklaşım; bu yüzden de bir veri olmaktan çok bir “temenni”. Bu yaklaşımın -şimdilik- gerçekliği olmayan bir “temenni” olduğunu görebilmek için biraz gerilere gitmek gerekiyor sanırım. Okumaya devam et