Teferruatların Gölgesinde Müslüman Birliği

Rüyalarınızın gerçekleşmesi için, önce uyanmanız gerekir.” -J. M. Power-

Birleşmiş Milletler’in Libya müdahalesinin ardından Müslüman dünyasında bir “İslami Barış Gücü” kurulması yönünde düşünce ve talepler arttı. Hem Müslüman ülkeler arasındaki dayanışma ve işbirliğini artıracağı hem de içimizdeki sıkıntıların “emperyalist” güçlere fırsat vermesinin önüne geçebileceği için pek çok kişiye sevimli gelen bir teklif bu. Fakat Arap ülkelerindeki halk ayaklanmaları karşısında Müslüman ülke ve halkların aldıkları ikircikli tavırlar, her ne kadar kulağa hoş gelse de, bırakın İslami Barış Gücü’nü, Müslüman Birliği gibi daha basit bir hedefin bile görünen bir gelecekte gerçekleşme ihtimalini çok zayıf kılıyor. Okumaya devam et

Eleştirileri Anlamak: Hiddet değil Empati!

* Damnant quod non intelligunt (Anlamadıklarını mahkum ederler)

Büyüyen Türk ekonomisi için Ortadoğu’daki siyasi istikrarın önemi Türkiye’yi başından beri Kaddafi yönetimine karşı sert bir tavır almaktan alıkoydu. İdealler ile çıkarlar arasında sıkışan Türkiye’nin bu tavrı, anlaşılır olmakla birlikte, ülkemizin direnişçilerin gözünde -Çengiz Çandar’ın hoş deyimiyle-“Kaddafi’nin utangaç müttefiki” şeklinde algılanmasını ve Türkiye’ye yönelik protestoları da kaçınılmaz kıldı. Çünkü bizim için Yunan işgaline karşı verilen mücadele ne ise, direnişçiler için de Kaddafi’ye karşı verilen mücadele o. Biz Yunanlılarla savaşırken bize “uzlaşı” çağrıları yapanlara hangi gözle bakacaktıysak, direnişçiler ve onların destekçileri de Kaddafi ile uzlaşı çağrılarına aynı gözle bakıyor. Okumaya devam et

Libya: Yetmez ama Evet!

Libya saldırısı sonrasında Türkiye’de büyük bir kafa karışıklığı var. Öncelikle, hükümetin pasif barış çağrılarının kimilerince en ilkeli ve doğru tutum olarak değerlendirilmesi bir hayli garip doğrusu. Savaşa karşı olmak teoride hoş bir şey tabii. Ama unutmamak gerekir ki ne tarihsel pratik ne de kültürel olarak pasifist bir gelenekten geliyoruz.  Ermeni çetelerine karşı “arkadaşlar lütfen silahları bırakın” çağrılarıyla yetinmedi dedelerimiz. Kıbrıs’ta da “tamam darbe ve katliam kötü ama savaşa ve müdahaleye karşıyız” da demediler. “Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!” düşüncesi iç ve dış politikamızın bir parçası oldu birçok zaman. Bu tarihsel pratiklerle sorunu olmayanların (ki zannımca mevcut Türk hükümetinin yok) hem tutarlı kalmak hem de kafamızdaki soruları gidermek adına şu soruya cevap vermesi gerekiyor: Artık dengesiz olduğu yönünde hiçbir şüphemizin kalmadığı Kaddafi’nin artarak devam eden katliamlarını durdurmakta “kardeş kavgasına karşıyız“ türünden pasif barış çağrıları yeterli olmuyorsa ne yapılmalı? Türklerin ölüleri 100’leri bulduğunda “tatile çıkan Ayşe’nin” Trablus’a da uğraması için Libyalıların ölülerinin kaç bine çıkması gerekiyor? Okumaya devam et