Yunanistan, Kriz ve Egemenlik “Miti”

Gerçek anlamıyla bağımsız bir Yunanistan olacağını düşünmek saçmalıktır. Yunanistan ya İngilizlerin ya da Rusların olacaktır; ancak Rusların olmamalıdır, bu yüzden İngiliz himayesine girmelidir. Sir Edmund Lyons, İngiltere’nin Atina elçisi (1841)

El parasıyla az çalışıp çok tüketen Yunanlılar, 2008 küresel kriziyle birlikte ülke olarak duvara tosladılar. Tekrar ayağa kalkabilmek için de AB ve IMF’nin mali yardım karşılığında kendilerine empoze ettikleri acı reçeteyi kabul etmek zorunda kaldılar. Yunanistan’ın ülke ekonomisine yönelik pek çok karar yetkisini dış güçlere bırakmak zorunda kalması, içerde ve dışarıda birçok uzmanı “Yunanistan egemenliğini kaybediyor” şeklinde bir sonuca götürdü. (Geçen ay KTÜ’deki konferansta konuşan Gencer Özcan hoca da “gelecek 10 yılda Yunanistan’ın bağımsız olduğunun söylenemeyeceğini” belirtmişti; hatta Mustafa Aydın hoca da bu tespiti beğenerek konferans sırasında tweetlemişti).

Egemenlik ve bağımsızlık uluslararası ilişkilerin en temel kavramlarıdır. Modern uluslararası ilişkiler, büyük oranda, egemen devletlerin ilişkileridir. Fakat, Stephen Krasner’ın da eserlerinde ısrarla vurguladığı üzere, egemenlik aynı zamanda uluslararası ilişkilerde en yanlış anlaşılan kavramlardan da biridir. Devletlerin içişlerine dışarıdan müdahale edilmemesi ve içişlerinde son karar yetkisine sahip olmaları şeklinde anlaşılan egemenlik, zannettiğimizin aksine, modern zamanlarda çok az ülkeye nasip olmuş bir vasıftır. Devletlerin büyük çoğunluğun iç ve dış politika kararları, çoğu zaman büyük güçlerin ve uluslararası sistemin yönlendirdiği ya da empoze ettiği kararlar olmuştur. Bu yüzden, “sömürge olmama” ve “uluslararası camia tarafından devlet olarak tanınma” şeklinde minimal ve hukuki bir anlamın ötesinde, egemenlik devletlerin sahip olduklarını “zannettikleri” bir kavramdır; ve devletlerin birbirlerine egemen muamelesi yapması, Krasner’ın ifadesiyle, “organize ikiyüzlülük”tür (organized hypocrisy). Okumaya devam et