“The behavior of Khomeini and the Islamic Republic has been determined less by scriptural principles than by immediate political, social, and economic needs. The more we dig under the surface, the less we find of fundamentalism and more of pragmatic -even opportunistic- populism.” (Ervand Abrahamian, Khomeinism: Essays on the Islamic Republic, s.4)
İran’a yönelik düşmansı bir kara propaganda var havada. İran’ın Esad yönetimine desteği ve Türkiye’ye yönelik eleştirileri birdenbire İran karşıtı sistematik bir propaganda başlattı medyamızda. Bir yıl öncesine kadar adeta balayı yaşadığımız İran hakkında şu tür yorumlar okuyoruz şimdi: “İran hiç dost olmadı ki!”, “İran takiyeden vazgeçer mi?“, “İran geriyor ve geriliyor“, İran’da Şii mezhep faşizmi“, “Türkiye’nin yeni ana muhalefet partisi: İran”… “Uzmanlarımıza” göre, Türkiye “insanî perspektiften bakan” “hayırhah bir komşu” iken; İran takiyeci, gerilimci ve çıkarcı bir ülke imiş!
Ne ilginçtir ki İran’a yönelik propaganda operasyonuna Şii mezhebine yönelik paralel bir operasyon eşlik ediyor. Şii dünyasında sıradan bir vaka olan “Hz. Ömer’e hakaret” videoları birdenbire televizyonlarımızda “flaş haber” oluyor, eski düzenin “irtica” konulu İnternet andıcı sitelerinin kopyası misali anti-Şii siteler açılıyor, tüm operasyonların öncü sipahisi sanal âlemde anti-Şii videolar paylaşıyor, Arapça bilen Ortadoğu “uzmanlarımız” (dengesiz bir Şii’nin yaptığını Şii toplumu ya da önderi yapmış gibi göstererek) sorumsuzca uydurma haber yazıp Şiileri karalıyor…
Bu İran ve Şiilik karşıtı kara propagandayı tehlikeli buluyorum ve bu propagandaya itiraz etmek istiyorum: Ne İran Suriye’deki “suçlu” ülkedir; ne Türk dış politikası İran dış politikasından daha ilkelidir; ne de Türk medyası İran medyasından daha objektiftir… Açayım: Okumaya devam et