Başbakan’ın aynasından Türkiye

 
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan / Bakamam, aynada, aynada vicdan / Beni beklemeyin, o bir hevesti / Gelemem, aynalar yolumu kesti.(Necip Fazıl Kısakürek)

Talihsiz, ama aynı zamanda aydınlatıcı, günler yaşıyor Türkiye. Arabasının reform gazı çoktan tükenmiş bir hükümetin suni mevzularının ve haksız/ağır ithamlarının belirlediği gündemlerle enerjisini israf edip patinaj yapıyor uzun bir süredir ülkemiz. Hemen her gün toplumun bir kesimi Başbakan Erdoğan’ın ağır eleştiri ve karşı-eleştirilerine muhatap oluyor. Geçtiğimiz Pazar günü kendisini eleştiren gazetecilere “sizi tasmalarınızdan biz kurtardık” diyerek köpeklik imasında bulundu Başbakan. Ondan birkaç gün evvel, zam isteyen öğretmenler için “zaten az çalışıyorsunuz”  manasına gelen ve tembellik ima eden ifadeler kullandı. Yine geçen hafta, Türkiye’nin sezaryenle doğum oranının en yüksek ülke oluşundan hareketle, Türk doktorlarının fazla para için gereksiz yere sezaryen doğum yaptırdığını belirtti. Uludere konusunda kendisini eleştiren BDPlilere “siz zaten ölü sevicisiniz (nekrofil)” dedi. İki hafta evvel polisin aşırı güç/gaz kullanımına aşırı tepki veren Fenerbahçe taraftarını “teröristlik” yapmakla suçladı. Geçen sene de kendisini eleştiren demokrat entelektüelleri halkın değerlerinden kopuk olmakla itham etmiş ve Hopa’da eylem yapan muhalifleri “eşkıya” olarak adlandırmıştı

Başbakan’ın aynasından yansıyan Türkiye hiç de iç açıcı değil: Okumaya devam et

Yüz Yıllık Yanlışlık: Milliyetçilik Çağında “Millet-i Hâkime” İnadı

Tarihte her şey tekerrür eder; önce trajedisonra komedi olarak.” (Karl Marx)

Hüzünlü ama yaygın bir hikayeydi “bölge”nin hikayesi.  Çağın yükselen  fikirlerinin etkisine giren “bölge”nin siyasi liderleri, ihtişamlı günleri çoktan geride kalmış bir ülkenin gittikçe merkezileşen yönetimine tepki duyuyor ve  siyasal ve kültürel hak taleplerinde bulunuyordu. Anadilde eğitim, yerel yönetim özerkliği, temsilde adaletti istedikleri. Ama bu talepler merkezi hükümet tarafından “nankörlük” ve “ihanet” olarak görülüyordu…

“Bölge” halkının dili Türk yöneticilerin nazarında “medeni” bir dil değildi.  Türk yöneticiler “bölge” halkının anadilde eğitim taleplerini geri çeviriyor ve “o güya ‘güzel ve zengin lisanlarıyla’ kim bilir hangi edebi ihtiraslarını tatmin etmek için kendi dillerinde okullar açma taleplerine resmi makamlarca izin verilmemesine öfkelenmelerini, alaycı ve acıma dolu bir gülümsemeyle izliyorlardı.” (OAA, s. 156).

Türk yöneticilerin “akıl almaz budalalıklarından biri de harflere karşı yürüttükleri mücadele idi.” (OAA, s. 256). “Bölge” halkının yerel dilinin alfabesine karşı hummalı ve şiddetli bir kampanya düzenlemişti yöneticiler. “Bölge”nin diliyle mektup yazma ya da kitap bulundurma “suçunu” işleyenler; falakaya yatırılmak, zindana atılmak ya da sürgüne gönderilmek cezalarından ceza beğeniyorlardı.

Türk yöneticiler “bölge” halkının siyasal ve kültürel eşitlik talepleri karşısında sadece hiddetlenmiyor, aynı zamanda şaşırıyorlardı da. Zira onlara göre zaten herkes eşitti! “Bölge” halkının çocukları paşa da, vali de, diplomat da olabiliyordu. Ortada bir sorun yoktu ve eşitlik talebinde bulunanlar “nankörlük yapıyordu”! Okumaya devam et

Denktaş’ın “Dava”sından Zana’nın “Sigorta”sına

Hayatı “Kıbrıs Davası” ile özdeşleşen Rauf Denktaş iki hafta evvel ebediyete intikal etti. Türk siyasetçi ve entelektüellerin hakkındaki “övgü dolu” sözleriyle toprağa verildi Denktaş’ın naaşı; Rahmetli Denktaş, “büyük devlet adamı” ve “büyük davanın unutulmaz kahramanı” idi… Kaderin ilginç bir cilvesi olsa gerek, Denktaş’ın vefatı, Leyla Zana’nın “Kürtlere özerklik yetmez” ve “Silah Kürtlerin sigortasıdır” sözlerinin hemen ertesine denk geldi. Kıbrıs’ın silahşor taksimcisinin “büyük devlet adamı” övgüleriyle uğurlandığı günlerde, Zana yukarıdaki sözlerinden dolayı Türk siyasetçi ve akademisyenler tarafından “aç tavuk”,  “sorun istismarcısı”, “siyasi fırsatçı” ve “komitacı” olarak yuhalanmaya devam ediyordu…

Milliyetçilik zihinleri bölen bir ideolojidir. Milliyetçiliğin sayısız sorunları arasından belki de en göze çarpanı, bölünmüş zihinleri tutarsızlığa mahkûm etmesidir. Farklılık ve üstünlük duygularından beslenen milliyetçi düşünce, insanları kendi milletleri için başka, öteki milletler için başka kriterler kullanmaya iter. Bir tür çifte kriter sendromu ile maluldur tüm milliyetçiler… Kırk seneyi aşkındır Filistinleri her platformda “terör” üzerinden karalayan Yahudi milliyetçileri,  Okumaya devam et

Açlıktan Reklam Çıkarmak (ya da öz-yağcılık olarak milliyetçilik)

Eskiden iyilik yaparlardı söylemezlerdi. Sonra hem yapmaya hem de söylemeye başladılar. Şimdi ise yapmıyorlar fakat söylüyorlar” -Ömer b. Haris-

Somali, yakın tarihinde pek de yabancı olmadığı insani felaketlerden yeni birini yaşıyor. Türkiye’nin devlet ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Somali’deki insanlık dramını hafifletmeye yönelik gayreti tüm dünyanın takdirini kazanıyor. Fakat bir insanlık vecibesi olan bu yardım kampanyasını nedense belirli bir kesimimiz böbürlenme, öz-yağcılık ve Batı’yı lanetleme fırsatı olarak kullanıyor ve dini literatürde “amelini boşa çıkartmak” denilen tehlikeli bir yola giriyor. Geçen hafta (12 Ağustos) TAKVİM ve GÜNEŞ gazeteleri sırtında Türkiye’den gelen kumanyayı taşıyan Somalili bir kadın resmi arkaplanında “İŞTE FARK” manşeti ve şu alt başlıkla çıktılar: “Dünya seyrederken Türkiye yardım için çırpınıyor”. STAR gazetesi ise daha da ileriye gidip sürmanşetten şöyle yazdı 15 Ağustos’ta: “Batı ile farkımız insanlığımız”.

Türkiye’nin Somali yardımlarını iç ve dış siyasette “soft power”a tahvil etme çabaları anlaşılır olmakla birlikte ciddi yanlışları barındırıyor içinde. Okumaya devam et

Kandil’den Einstein Yaratmak!

Başbakan Erdoğan’ı koruyan polislere yönelik saldırının ne anlama geldiğini daha iyi anlamak için tek yapmanız gereken haritaya bakmak! Kastamonu kent merkezinden sadece 20 km. ötede, Çankırı yolunda saldırdılar. Kastamonu, Ankara’nın kuzeyinde bir il… Karadeniz’e kıyısı var… Yani PKK, “Ben Türkiye’nin her yerinde gerilla faaliyeti yürütürüm… Ölümü göze almış militanlara sahibim… İcabında Başbakan’a bile saldırırım…” mesajını veriyor.”  (Emre Aköz, Sabah)

PKK bu saldırı ile öncelikle kendi tabanına mesaj vermiş oldu. Seçim öncesi ‘güçlüyüm, Türkiye’nin istediğim yerinde istediğim kişiye eylem koyarım’ dedi…  Aynı zamanda toplumda güvensizlik duygusu oluşturup bunun da faturasını AK Parti’ye çıkartmak Okumaya devam et

Abla Yazmış… ama Biz Okumamışız!

“The illiterate of the twenty-first century will not be those who cannot read and write, but those who cannot learn, unlearn and relearn.” (21. yüzyılın cahilleri okuma-yazma bilmeyenler değil; öğrenip, sonra aksini öğrenip, sonra da yeniden öğrenemeyenler olacak) Alvin Toffler

Myth-making (mit inşası) modern millet ve milliyetçiliklerin oluşumunda çok önemli bir role sahiptir. Millet ve milliyetçilik olgularının temelini oluşturan “biz” ve “öteki” algıları gerçeklik kadar mitler üzerinden inşa edilmiştir. Aslında hiçbir millet kendisinin düşündüğü kadar “iyi” olmadığı gibi hiçbir “düşman”da bizim düşündüğümüz kadar “kötü” değildir.

Modern uluslararası ilişkiler de -maalesef- mitlerin fazlaca kullanıldığı bir alandır.  Genel olarak çıkarların belirlediği bir alan olan dış siyasette devletler çıkara dayanan politikalarını günahtan arındırmak için Okumaya devam et