Anket Şirketlerinin Seçim Performansları (2010-2014)

Yine bir seçim dönemindeyiz. Ve son yılardaki diğer seçim dönemlerinde olduğu gibi, yine seçimlere yönelik bir anket bombardımanı altındayız. Anket, çok değerli bir veri edinme yöntemi olmakla birlikte, aynı zamanda anketi gerçekleştiren kişinin/şirketin metodolojik hataları ya da ideolojik tarafgirliği sebebiyle pek çok zaman sağlıksız ve yanıltıcı veriler de üretebilen bir yöntemdir. (Bir örnek olarak, önceki bir yazımda ele aldığım şu ankete bakabilirsiniz). Seçimlerin hep bir “varoluş savaşı” atmosferinde geçtiği ülkemizde maalesef bu durum seçim anketlerinde de sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.

Bu yazıda, 7 Haziran seçimlerine giderken geçtiğimiz iki hafta içinde yayınlanan belli başlı anket sonuçlarını değerlendirerek anket tahminlerinin malul olduğu yukarı bahsettiğim sorunu biraz hafifletmeye çalışacağım. Yazıda iki şeyi hedeflemekteyim. Birincisi, anket şirketlerinin geçmiş seçimlerdeki performanslarını ortaya koymak ve kıyaslamak. İkincisi, bu performansları dikkate alarak, 7 Haziran’daki seçime yönelik tahminler üzerinden en gerçekçi (ya da güvenilir) tahmine ulaşmak.

Şirketlerin en yakın seçim tahminlerinin genel bir görünümü ile başlayalım. Aşağıdaki grafik yedi araştırma şirketinin en yakın seçim tahminlerini ve bu tahminlerin ortalamalarını göstermektedir. AKP için yapılan tahminler yüzde 40,5 ile 47,5 arasında, CHP için yapılan tahminler yüzde 23,9 ile 28,7 arasında, MHP için yapılan tahminler yüzde 14,4 ile 18,1 arasında, HDP için yapılan tahminler de yüzde 8,1 ile 11,5 arasında değişmektedir. Bu tahminlerin ortalamaları da şöyledir:

AKP: 43.2, CHP: 26.3, MHP: 16.0, HDP: 9.9

Adsız

Yukarıdaki tahminler arasındaki farklılıklar anlaşılır bir şekilde bizleri “Hangisine güveneceğiz?” sorusuna götürmektedir. Elbette hiçbir anket şirketine mutlak olarak güvenemeyiz; ama anketlerinin geçmiş seçimlerdeki tahminlerinin başarı performansı bazı anket şirketlerini göreceli olarak daha güvenilir kılar. Aşağıda, öncelikle 2010-2014 yılları arasındaki üç seçimde altı anket şirketinin yaptığı tahminler ve bu tahminler ile gerçekleşen seçim sonuçları arasındaki toplam sapmalar sunulmaktadır. En sondaki grafikte ise, anket şirketlerinin bu üç seçimdeki tahminlerindeki ortalama sapmaları sunulmakta ve kıyaslanmaktadır.

Okumaya devam et

Entelektüel ve Eleştiri (2): Kendinden Olanın Eleştirisi

İktidara karşı doğruyu söylemek naif bir idealizm değildir; bilakis bu, alternatifleri dikkatlice tartıp doğru olanı seçmek ve sonra da bu doğruyu en fazla fayda sağlayacağı ve gerekli bir değişime sebep olacağı yerde temsil etmektir.(Edward Said, Representations of the Intellectual, s. 102)

En büyük cihat, zalim hükümdarın yüzüne söylenen doğru sözdür.” (Hz. Muhammed)

***

Geçen hafta Edward Said’in düşünceleri üzerinden “entelektüelin toplumsal rolü” konusunda bir giriş yapmıştım. Bu hafta da bir Türk/Müslüman akademisyen olarak kendi eleştiri metodumu yazacağım. Benim benimsediğim metodun dört temel prensibi şunlardır:

1. Marjinal fayda: Az yapılanı yap. (Ya da Edward Said’in ifadesiyle sesi az çıkanın –underrepresented– yanında ol). İnsanlardan gizlenen perspektif ve eleştirileri onlara sun. Mesela Filistin/İsrail konusunda ABD’de İsrail’in, Türkiye’de ise Hamas’ın hatalarını vurgula… Ben, Amerika’da Hamas’ı savunuyordum, Türkiye’de ise İsrail’in varlık hakkını savunuyorum. Ermeni tehciri meselesinde, ABD’de öğrencilerime Türk tezine destek veren Bernard Lewis’in meşhur videosunu izlettiriyordum; Türkiye’de ise, zaten 20 yıldır Türk tezini dinleyerek/okuyarak büyümüş olan öğrencilerime 1915’in bir soykırım olduğunu öne süren Ayşe Hür’ü, Fikret Adanır’ı, Taner Akçam’ı okutuyorum. Aynı şekilde, Kürt meselesinde, hükümeti eleştirilenlerin seslerinin birer birer kısıldığı ve Başbakan’ın BDP milletvekillerini televizyona çıkartanları açıktan eleştirdiği bir Türkiye’de, Fırat’ın batısında gittikçe daha da az dillendirilen devletin yanlışlarına odaklanmayı daha doğru buluyorum.

2. Dinlenilirlik/EtkiÖncelikle kendinden olana hitap et. Okumaya devam et

By fekmekci Etiketler

Entelektüel ve Eleştiri (1): Edward Said’den bir Giriş

Bu ve bir sonraki yazımda tematik değil metodik bir konu üzerinde duracağım. Yazılarımda ve konuşmalarımda ABD’nin, İsrail’in, İran’ın, PKK’nın (…) yanlışlarından ziyade Türkiye’nin, AKP’nin, Müslümanların, Hamas’ın (…) yanlışlarını vurgulamayı daha doğru buluyorum. Bu tercihimden dolayı epey bir eleştiri alıyorum ve hatta yer yer Türkiye-düşmanı, İsrail-muhibbi, Kürtçü, terör-sempatizanı gibi anlamsız yaftalamalara muhatap oluyorum. Duruşumu ve düşüncelerimi netleştirmek için, “Bir entelektüelin toplumsal görevi nedir?” ve “Bir Müslüman&Türk entelektüelin eleştirileri neye odaklanmalıdır?” sorularına kendimce cevap vereceğim “Entelektüel ve Eleştiri” başlıklı bir yazı yazmak istiyordum uzun zamandır. Açlık grevleri ve Gazze çatışması sonrasındaki tepkiler bu yazıyı öne almama sebep oldu. Yazımı iki parça halinde yayınlayacağım. Bu hafta, 20. yüzyılın en büyük entelektüellerinden biri olan Edward Said’in “Representations of the Intellectual” adlı kitabındaki düşünceleri üzerinden bir giriş yapacağım. Gelecek hafta da kendi metodumu netleştirmeye çalışacağım.

Edward Said Amerikan vatandaşı bir babanın 1935 yılında Kudüs’te (Filistin) doğan bir oğludur. Arap ve Hristiyan bir ailede dünyaya gelen Said, 15 yaşında Amerika’ya gider ve 2003 yılında ölene kadar da orada yaşar. Etnik olarak Arap olan Said, kültürel açıdan ise bir Batılıdır. Hayatının son 40 senesini New York’ta geçiren Said, “New York’tan başka bir yerde yaşayamam” diyecek kadar da bu şehre bağlı bir “Amerikalı”dır. Said’i büyük yapan şey de, unvanını, pozisyonunu ve dahi fiziksel özgürlüğünü riske ederek, içinde yaşadığı ve ait olduğunu hissettiği toplumu/devleti sertçe ve ilkeli bir şekilde eleştirmesiydi. Öyle ki Filistin konusunda İsrail ve Amerika’ya yönelik eleştirileri, ona Türkiye de dâhil olmak üzere tüm dünyada akademik çalışmalarından çok daha fazla tanınırlık ve alkış getirdi.

Said, Lübnan/İsrail sınırında taş atıyor (2000).

Said, hem akademik çalışmaları hem de siyasi aktivistliği ile örnek bir entelektüel idi. (Belki de Noam Chomsky’den sonra 20. yüzyılın en büyük entelektüeli idi). Bir entelektüelin nasıl yaşaması gerektiğini kendi hayatıyla yeterince iyi gösteren Said, bu konudaki düşüncelerini de pek çok konuşmasında açıkça dile getirdi. Said’in 1993 yılında entelektüelin toplumsal rolü üzerine İngiltere’de yaptığı konuşmalar Representations of the Intellectual adıyla kitaplaştırıldı. (Kitap Türkçe’ye Entelektüel: Sürgün, Marjinal, Yabancı başlığıyla çevrildi). 20. yüzyılın önemli düşünürleri Gramsci, Sartre, Foucault ve Adorno gibi pek çok isme sıklıkla atıf yapılan kitapta, Said’in entelektüelin özelliklerine ve rolüne yönelik düşüncelerinde öne çıkan vasıflar şunlardır: muhaliflik, marjinallik, evrensellik, amatörlük, sürgün ve cesaret. Aşağıda, Said’in bu kavramlar üzerine odaklanan cümlelerinin bir kısmını aktarıp bazılarına da notlar düşüyorum. [Cümle sonundaki sayılar, kitabın İngilizce baskısındaki (Pantheon Books, 1994) sayfa numaralarını belirtmektedir]. Okumaya devam et

BİLGESAM anketi ve KCK operasyonları

Yalanlar üçe ayrılır: yalanlar, kuyruklu yalanlar ve istatistik.” (Mark Twain)

Bu haftaki yazımda Bilgesam’ın Eylül ayında gerçekleştirdiği “Terörle Mücadele’de Toplumsal Algılar” başlıklı anketin KCK operasyonları konusundaki sonucunu düzeltmeye çalışacağım. Bilgesam anketi metodolojik olarak sorunlu bir anketti. Fakat ortaya koyduğu sonuçlar Kürt meselesinde devletin belirli tasarruflarına destek sağladığı için, anket medyamız tarafından manşetten flaş haber olarak verildi. Bu da hem Kürt meselesini anlama hem de çözüm sürecine yaklaşma açısından hiç de umut verici değildi açıkçası.

Anket çalışmalarının en önemli aşaması örneklemin oluşturulma aşamasıdır (sampling). Nüfusu gerçekçi bir şekilde temsil etmeyen örneklemler üzerinden yapılan çalışmalar yanlış ve/ya yanıltıcı sonuçlar doğururlar. Bilgesam anketinin temel sorunu da, örnekleminin Kürt nüfusu içindeki siyasal bölünmeyi gerçekçi bir şekilde temsil etmeyen bir örneklem olmasıdır. Bilgesam’ın örneklemi BDP seçmeninin olduğundan bir hayli az temsil edildiği bir örneklem olmuş ve bu yüzden de ankette devletin politikalarına Kürtlerin verdiği destek olduğundan daha yüksek çıkmıştır. Ankete göre, Kürtlerin %61’i KCK operasyonlarını desteklemektedir. Halbuki, BDP ve AKP’den her birinin Kürtlerin %40-50 arasında bir kesiminin oyunu aldığı bir Türkiye’de, böyle bir sonucun ortaya çıkabilmesi için AKP seçmeninin yüzde 50 oranında artıp BDP seçmeninin de yüzde 50 oranında azalmış olması gerekir. Anlaşılan o ki, Bilgesam’ın örnekleminde tam da bu olmuştur. (Bilgesam anketi, spesifik olarak örneklemindeki Kürtlerin oy tercihlerine yönelik istatistikleri açıklamamaktadır. Fakat Türk ve Kürtlerden oluşan 2922 kişilik toplam örneklemde, BDP’ye oy verenlerin sayılarının “20-29 arasında” olduğu belirtilmektedir. Yani BDP’nin Türkiye genelinde %6 olan oy oranı Bilgesam anketinde %1’in altına düşmüştür.) Okumaya devam et

Yüksek Yargıya Haksızlık Yapılıyor

>
Geçtiğimiz ay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2010 yılına ait dava ve mahkûmiyet istatistiklerini açıkladı. Türkiye’nin 2010 yılında en çok mahkûmiyet alan ülke olması Türk basınının bir kesiminde Türk yüksek yargısına karşı alaycı bir eleştiri furyası başlattı. TARAF gazetesi Türk yüksek yargısı için sürmanşetten “Avrupa’da mübaşir olamazlar!” ifadesini kullanırken, çeşitli köşe yazarları da AİHM istatistiklerini Türk yargısı için bir “utanç tablosu” olarak nitelendirdi. Bu yazıda, AİHM istatistiklerinin gerek TARAF gazetesi gerekse bazı liberal köşe yazarları tarafından yanlış okunduğunu ve doğru olarak okunduklarında da Türk yargısının -ideal olmasa da- “ortalama” bir Avrupa yargısı seviyesinde olduğunun görüleceğini belirtmeye çalışacağım.  Okumaya devam et