Kırmızı Çizgileri Aşmak: Bir ‘PKK devleti’ Türkiye için kötü müdür?

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı, o yıldan itibaren Türkiye’nin Kürt meselesinin de şekillenmesinde kritik bir rol oynadı. Öncelikle, Türkiye’nin Esad karşıtı muhalefete aktif destek vermesinin sebeplerinden biri, uzayan çatışmaların Esad-PYD ittifakına yol vermesi ve bunun sonucunda da Suriye kuzeyinde otonom bir PKK yapılanmasının oluşmaya başlamasıydı. Türkiye’nin tarihsel “kırmızı çizgileri”ni harekete geçiren bu gelişme, Türkiye’yi her geçen gün Suriye iç savaşının daha da içine çekti.

İlginç bir şekilde, takip eden aylarda Suriye iç savaşındaki gelişmeler bu sefer de Türkiye ile PKK arasındaki “Barış Süreci”nin ortaya çıkmasına yardım etti. Türkiye açısından, AKP iktidarının öngördüğünden çok daha uzun süren Suriye iç savaşının maliyeti her geçen gün artmış ve Türkiye’nin bu savaştaki aktif taraflılığı Suriye ve İran’ın PKK’ya daha fazla destek sağlaması ihtimalini ortaya çıkartmıştı. Barış sürecinin başlamasında önemli bir etken, Türkiye’nin PKK’nın Suriye savaşıyla ilintili bir “vekalet savaşçısı” olarak kullanılma ihtimalini ortadan kaldırmak istemesiydi. (Bugün tekrar geri döndüğümüz çatışma sürecinde yaşananlar, hükümetin bu kaygısına kendince bir haklılık da kazandırmaktadır). PKK açısından baktığımızda ise, 2012 yılının sonuna geldiğimizde, PYD’nin yıl başında elde ettiği siyasi kazanımlar ÖSO ve el-Nusra’nın Kürt bölgelerine yönelik saldırılarıyla tehlike altına girmişti. IŞİD’in yükselişiyle beraber daha da vahim bir hal alan bu tehdit, PKK’nın Türkiye ve Suriye’de iki-cepheli bir savaş sürdürmesini mümkün olmayan bir duruma getirdi. Dolayısıyla, Suriye’de kendilerine yönelik yeni tehditler beliren Türkiye ve PKK için birbirleriyle “ateşkes” yapmak  makul ve hatta zorunlu bir hale gelmişti. 2013 başında başlayan ve 2,5 yıl devam eden barış/çatışmasızlık süreci büyük oranda bu zorunluluk üzerine inşa edilmişti.

2013 başında Türkiye ve PKK’yı ateşkese zorlayan Suriye iç savaşındaki gelişmeler, 2015 yılının ortasında ise çatışmaların yeniden alevlenmesinde önemli bir rol oynadı. Özellikle PKK’nın ateşkesi bozma kararında Suriye’nin etkisi çok belirgindi. İlk olarak, Amerikan hava desteğinin yardımıyla PYD IŞİD’i kimsenin öngörmediği bir hızda Suriye kuzeyinden çıkardı ve Temmuz ayı itibariyle Suriye’deki Kürt bölgelerinde büyük oranda hakimiyet kurdu. Bu durum PKK’ya Türkiye’yle yeniden tek-cepheli bir savaşın imkanını sundu.

Untitled3

Suriye kuzeyindeki değişim: Şubat-Temmuz 2015

İkinci olarak, IŞİD’le yaptıkları mücadele genelde Kürtlerin özelde de PYD’nin başta Batı olmak üzere uluslararası camiadan aldıkları övgü ve desteği her geçen gün arttırdı. 7 Haziran’daki seçim sonuçlarının getirdiği ulusal özgüvene Suriye bağlamında artan uluslararası meşruiyet ve desteğin getirdiği özgüvenin de eklenmesiyle adeta bir özgüven zehirlenmesi yaşayan PKK, 2012 yazında başarısızlıkla sonuçlanan “devrimci halk savaşı” girişimi için ikinci bir tarihi fırsatın doğduğu zannına kapıldı. Bununla bağlantılı ve üçüncü olarak, IŞİD’e karşı verdiği hayatta kalma mücadelesinden kısa bir sürede zaferle çıkan PYD, konjonktürün uygunluğundan istifade ederek Kürdistan’ın savunulmasından “genişletilmesi”ne geçmeye karar verdi. Kuzey Suriye’deki Kürt çoğunluklu olmayan (Tal Abyad, Cerablus, Azaz vb.) bölgeleri de PYD kontrolüne almayı hedefleyen bu yeni strateji, aynen 2012 yılında olduğu gibi, Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin yeniden harekete geçmesine ve PYD ile Türkiye’nin çıkarlarının yeniden şiddetli bir şekilde çatışmasına yol açtı. Türkiye, “Suriye PKK’sı” olarak gördüğü PYD’nin Suriye’nin kuzeyine tamamen hakim olmasını askeri (terörizm) ve sosyo-ekonomik (mülteciler) açıdan büyük bir güvenlik sorunu olarak değerlendirdi ve bunu engellemek için de Cerablus hattında bir “güvenli bölge” kurmaya yönelik bir çaba içerisine girdi. PKK’nın ve Türkiye’nin Cerablus hattına yönelik bu çatışan politikaları, 2015’in Temmuz ayında çatışmaların yeniden başlamasındaki bir diğer önemli sebepti.

ca8ffldueaac0ml

PYD’nin Moskova’daki ofisindeki “Batı Kürdistan” haritası

Önceki yazılarımda da açıkça belirttiğim üzere, 2,5 yıllık çatışmasızlık sürecinin bozulmasında ana sorumluluğun PKK’ya ait olduğunu düşünüyorum. Kanaatimce çatışmaların yeniden başlamasının ana sebebi, hükümetin (dünyadaki hemen her barış sürecinde yaşanan) tereddütlere ve gel-gitlere sahip olması değil, PKK’nın ulusal ve uluslararası konjonktürün uygunluğundan istifade ederek Türkiye’de “halk ayaklanması”na Suriye’de de genişleme/işgal hamlesine kalkışması idi. 2015 Temmuz’unda Türkiye sahnesinde Türkiye-PKK savaşının yeniden başlamasına yol açan bu durum, 2016 Şubat’ında da bu savaşı Suriye sahnesine taşıdı.

Evet, yaşanan çatışmaların ana müsebbibi PKK’dır. Fakat bu durum Türkiye’nin çatışmaları hafifletmek ya da yönetmek konusundaki politikalarının haklı/isabetli olduğunu göstermiyor. Türkiye’nin özellikle de PKK’nın devletleşmesi konusundaki “tarihin ruhu”na aykırı itirazının, Türkiye ve Suriye’deki çatışmaların sonlanmasını daha da geciktirdiğini düşünüyorum. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türkiyeli yöneticiler Suriye’nin kuzeyindeki bir PKK devletinin Türkiye’nin güvenliği açısından asla kabul edilemeyeceğini ve bunu engellemek için de Türkiye’nin hiçbir maliyetten kaçınmayacağını tekrar tekrar dile getirdiler. Türkiye’nin geleneksel tehdit algıları ve kırmızı çizgilerinden baktığımızda meşru görebileceğimiz bu yaklaşım, uluslararası dengelerdeki değişimi ve tarihin ruhunun geldiği noktayı da dikkate aldığımızda ise anlamsız/zararlı bir tıkaca dönüşmektedir. Suriye kuzeyindeki bir PKK yönetimi/devleti, aynen Irak kuzeyinde olduğu gibi, geri döndürülmesi neredeyse imkansız bir tarihsel realitedir ve Türkiye’nin bu realite ile uzlaşması hem kendisi hem de bölge halkları açısından hayırlı olandır.

Untitled4

Fakat ben bir adım öteye gidip şunu da speküle etmeyi istiyorum: Suriye’nin kuzeyinde oluşacak bir PKK yönetimi/devleti, Türkiye için sadece istemeden içmek zorunda kalacağı “acı bir ilaç” değil, aynı zamanda Türkiye’deki Kürt sorununu silahsızlandırmak için “tarihi bir fırsat” da olabilir. Suriye kuzeyinde kurulacak bir PKK yönetimi, PKK tüm sınıra hakim olsa bile, Türkiye için mutlak bir felaket değildir. Türkiyeli yetkililerin PKK’nın “teritoryal” bir yapıya dönüşmesinin avantajlarını da görmesi gerekir. Kandil bir “üs” idi PKK için, Rojava ise bir “vatan” olacaktır. Bu durum, PKK’nın 30 yıldır Türkiye’ye karşı sahip olduğu asimetrik savaş üstünlüğünü de kaybetmesi demek aynı zamanda. Zira Türkiye’yi yakarsa, kendisinin de yakılacak bir toprağının olması demek. Bu durumun tabii bir sonucu, PKK’nın Türkiye’de silahlarını kullanamaz hale gelmesi ve zamanla da şiddeti toptan terk etmesi olacaktır. Tarih ve siyaset bilimleri bizlere göstermektedir ki sadece “taç giyen başlar” değil, aynı zamanda “yerleşen ayaklar” da akıllanmaktadır. Nitekim 2006 sonrasında Gazze’de hakimiyet kuran Hamas’ın başına da tam olarak bu gelmiştir. Bu yüzden, Rojava’da “haddini/sınırlarını bilen” bir PKK yönetimi Türkiye’nin çıkarları açısından bir felaket değildir. Akıllı bir Türkiye, Rojava için PKK ile savaşmaktansa, PKK’yı Rojava’ya -bir manada- “hapsetmeye” çalışır!*

* Not: Elbette bu, meselenin Türkiye’ye bakan yönü. Bugünkü konjonktürde, Türkiye’nin atabileceği en ileri adım şudur: PKK’nın şehir milislerini lağvetmesi ve dağ kadrosunu Türkiye’den çekmesi karşılığında, Türkiye’nin Rojava’daki “mevcut kantonları” tanıması ve demokratik ve adem-i merkeziyetçi bir anayasa konusunda somut bir süreç başlatması. Fakat Türkiye bu noktaya gelmeye razı olsa bile, konjonktürün açtığı ince “Büyük Kürdistan” deliğinden geçebileceğini düşünen PKK bu adımları yeterli bulmamakta ve bu yüzden de savaşı kaçınılmaz kılmaktadır. Dolayısıyla, bu konuda aksini düşünenlere katılmıyor ve “makul olanı kabul etme” noktasına daha uzak olanın da PKK olduğunu düşünüyorum.

3 comments on “Kırmızı Çizgileri Aşmak: Bir ‘PKK devleti’ Türkiye için kötü müdür?

  1. Oncelikle cok tebrik ederim hocam okumaya doyamadigim bir yazi.. PYD nin ISID í bölgelerde mağlup etmesi, PYD ye verilen uluslararası askeri ve manevi destek aslinda bir oyunun muhtelif parçaları degil midir ? Oncelikle mevdana cikan ve uluslararası camiada bazi eylemleriyle -ki bunlar kendilerine yönelik olanlar çoğunlukla-buyuk tepki toplayan aniden bu kadar büyüyen ISID I yine kendi yarattıkları virüsle temizleme yoluna giderek çift tarafli uzun vadeli planlar olduğunu düşünüyorum. Bir yerdeki eylemi meşru kilmak icin öncelikle bir düşmana ihtiyaç vardir ve yoksa boyle bir dusman kendi düşmanıni yaratir yine kendi silahinla yok edersin.Belki bundan yillar sonra sizacak bir Pentagon Paper vakasiyla bunlar da yerini alacaktır tarihinde kirli politik sayfalarında. ….. Kuzey Irak’ta kurulacak bir PKKdevleti Türkiye’nin Ortadoğu ya açılan kapılarda buradan izin almasi geregi mecburiyetini dogurayacagi için bahsettiğiniz bu realiteyle. Uzlaşmasinin uzun bir dönemi icine alacağını düşünmüyorum. Size sormak istediğim bir soru var musadenizle : Türkiye’nin güney bölgesinde orta Doğu ile kurulmasi muhtemel devlet aracılığıyla bağlantısının kopatılması konusu kuresel guclerinn gizli projeler kapsaminda Türkiye’yi yalnız birakarak yeni hedef olarak koyduğunun bir göstergesi diyebilir miyiz ?
    Teşekkür ederim . Iyi çalışmalar.

    • Dijan,
      İlgin ve katkın için teşekkür ederim. Gene epeyce zor sorular sormuşsun! 🙂 Kısaca cevap vermeye çalışayım:
      1. Türkiye’nin Arap dünyasına açılan kapısı Suriye sınırından ibaret değil. Ki Suriye sınırında dahi İblib ve Lazkiye var hala. Bir de sınırın tamamının PKK kontrolüne geçmesi de müzakere edilebilecek bir durum. Türkiye, Cerablus koridoru karşılığında mevcut kantonları tanıma üzerinden bir politika geliştirirse eli epey güçlenir.
      2. TR’nin dünyaya açılan birçok kapısı var. Ama Suriye’deki bir PKK devletinin dünyaya açılan en büyük kapısı TR olacak. Uzun vadede TR’yle düşman olma lüksü yok bir PKK devletinin.
      3. Aynen K.Irak’taki gibi, uzun vadede orada bir Kürdistan kurulacak, PKK devleti değil. Hayat normalleştikçe PKK’nın gücü de sertliği de kaybolmak zorunda kalacak. Aynen K.Irak’ta Barzani ya da Gazze’de Hamas yönetimlerininki gibi.
      4. IŞİD konusundaki şüphelerini paylaşmamak elde değil. PYD’ye karşı sergiledikleri hızlı geri çekilme, eğer taktiksel değilse, akla kötü soruları/şüpheleri getiriyor.
      5. Türkiye’yi zayıflatmak istiyordur elbette bazı devletler. Ama bir PKK devletinin buna gücü de yetmez nefesi de. Yeter ki Türkiye seçeneklerini hızlıca tüketmesin ve tercihlerini akıllıca yapsın.
      Şimdilik bu kadar.
      Sağlıcakla kal.

      • Yanıtınız icin cok tesekkur ederim. Kaçırdığım onca ayrıntıya yanit buldum .kurulacak devletin Türkiye’ye olacak bağımlılığıni pek hesaba katmadan yorumlamistim olayı dugum noktasi burasi sanırım sorularımin..Bu kurulmasi muhtemel Pkk devletinin gücü tek başına yetmeyecektir ancak Türkiye’nin dis politika da her geçen gun yalnizlasmasi bu devlete destekcilerininde etkisiyle cesaret verecegi acik . Türkiye’nin dış ilişkilerde kukla devletlerle girdiği savunma politikasi aldatmacasida işin ayri bir boyutu diye dusunuyorum. Yeni yazılarınızı heyecanla bekliyorum.
        Sağlıcakla kalin

Yorum bırakın