7 Haziran’dan 1 Kasım’a Kürt Siyaseti’nin Seçim Yanılgıları

1 Kasım seçimleri Türkiye siyasi tarihinin sonuçları açısından en sürpriz seçimlerinden birisi oldu. AKP, 7 Haziran’da AKPli Kürtlerin büyük oranda HDP’ye kaymasıyla kaybettiği tek-parti iktidarını, kaybettiği Kürt oylarının üçte ikisini Türk oylarının da fazlasını geri alarak tekrar kazandı. AKP’nin 1 Kasım “zafer”inde elbette AKP’nin doğrularının da payı var. Ama AKP’ye seçim zaferini getiren ana etken kendi doğrularından ziyade muhalefetin yanlışları oldu. Kürt hareketinin şiddete geri dönüşü, CHP’nin çatışma ve ölümleri Erdoğan-karşıtı siyasetinde araçsallaştırması ve MHP’nin anlamsız bir “Hayır” siyasetinde ısrarı, 1 Kasım’da Türkiye halkının neredeyse yüzde 10’unun “yeniden” AKP’ye yönelmesine sebep oldu.

Kendi doğrularını teslim etmek açısından, AKP’nin seçim zaferindeki en önemli faktörlerden biri AKP’nin mevcut siyasi partiler arasında hatalarından ders alan tek parti olmasıydı. AKP, 7 Haziran’da kendisine oy kaybettiren HDP’yi baraj altında bırakma politikası ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim etkinliği gibi politikaları 1 Kasım sürecinde büyük oranda terk etti. Başta CHP olmak üzere Türk muhalefeti ise, yıllardır mağlup geldiği seçim sonuçlarını doğru değerlendiremediği gibi, 7 Haziran’da elde ettiği tarihsel imkânı da yanlış bir ön-şart siyasetiyle heba etti. Ne gariptir ki, 7 Haziran’dan kendisinin dahi beklemediği bir zaferle çıkan Kürt siyaseti de ne 7 Haziran sonuçlarını ne de sonraki 1 Kasım sonuçlarını doğru okuyabildi. Türkiye’nin Temmuz ayından bu yana içine düştüğü çıkmazın temel sebeplerinden biri de HDP ve PKK’nın 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinin sonuçlarına yönelik yanılgıları oldu.

HDP 7 Haziran seçimlerine parti olarak girme kararı aldığında, bu karar kendi taraftarları tarafından dahi riskli bulunmuştu. Nitekim HDP’nin seçim barajını geçme ihtimali 6 Haziran’da dahi kesinleşmemişti. Bu riski gidermek adına, HDP seküler Türklerdeki Erdoğan karşıtlığına yatırım yaparak seçim sürecinde “Seni başkan yaptırmayacağız!” sloganıyla ‘akıllı’ bir Erdoğan-karşıtı politika geliştirdi. Fakat seçim barajını geçmeye yönelik bir taktik olarak anlaşılır olabilecek olan bu politika, seçim sonrasında HDP tarafından kalıcı bir stratejiye dönüştürüldü ve özelde Erdoğan genelde de AKP karşıtlığı HDP siyasetinin ana eksenine yerleşti. Ancak HDP’nin katı Erdoğan-karşıtı siyasetinin gözden kaçırdığı hayati bir nokta vardı: 7 Haziran’da AKP’den HDP’ye kayan Kürtler AKP’ye ve Erdoğan’a ‘düşman’ değil ‘dargın’dılar. Bu “eski AKPli yeni HDPli Kürtler”in talebi AKP’nin bertaraf edilmesi değil, AKP’nin ülkeyi barışın gerekliliklerini daha kararlı ve tutarlı bir şekilde yerine getirerek yönetmesiydi. (IPSOS’un 7 Haziran seçimlerinin hemen ertesinde yaptığı ankette HDP seçmeninin yaklaşık üçte birinin seçim sonuçlarından memnun olmayıp erken seçim istemesi de bunun bir işareti idi. Nitekim 1 Kasım sonrasında HDP’ye oy vermiş seçmenlerin dahi bir kısmı AKPli siyasetçilere “İyi oldu. Biz barajı aştık siz de tek başına iktidar oldunuz” diyecekti.) Dolayısıyla, Kürtlerin en az yarısının hala barış sürecinin ana Türk partneri olarak gördüğü Erdoğan ve AKP’nin HDP tarafından düşmanlaştırılması geri tepme ihtimali yüksek bir politikaydı. Nitekim 1 Kasım’da da öyle oldu. Bu yüzden, Demirtaş’ın 8 Haziran’da Erdoğan ve çevresine yönelik “Asmayacağız, yargılayacağız!” çıkışıyla kalıcılaşan HDP politikası yanlış olduğu kadar ahmakça idi.

CHM3NhUWMAAfuoc

Kaynak: IPSOS seçim sonrası anketi, 8 Haziran 2015

7 Haziran sonuçlarının yanlış okunmasında PKK da HDP’den geri kalmadı. Seçim öncesinde 7 Haziran seçimlerinin “demokratik özerkliğin” de bir oylaması olacağını açıklayan PKK liderliği, 7 Haziran’daki muazzam oy artışını da bu şekilde yorumladı. KCK Yürütme Konseyi’nin Ağustos ayındaki bir açıklamasında bu durum “Kürdistan halkı Kürt’ü, Arap’ı, Azeri’si, Türkmen’i, Terekeme’si, Süryani’si, Alevi’si, Şii’siyle yüzde 80 HDP’ye oy vermesine rağmen bu halkın iradesi dikkate alınmamaktadır” şeklinde dile getirildi. Suriye bağlamında artan uluslararası desteğin getirdiği özgüven artışına 7 Haziran’daki seçim sonuçlarının getirdiği ulusal özgüvenin de eklenmesiyle adeta bir özgüven zehirlenmesi yaşayan PKK, 2012 yazında başarısızlıkla sonuçlanan “devrimci halk savaşı” girişimi için ikinci bir tarihi fırsatın doğduğu yanılgısına kapıldı. Temmuz başında ateşkesi sonlandırdığını ilan eden PKK, Suruç katliamı sonrasında ise polisleri ve ‘sakallı’ sivilleri öldürülmeye başlayarak ateşkesi fiilen sona erdirdi. Ne var ki, Suriye’de artan uluslararası desteğe, barış sürecindeki savaş hazırlıklarına, 7 Haziran’daki seçim sonuçlarına ve Türk muhalefetindeki AKP-nefretine güvenerek yaptığı silahlı hamlede, PKK askeri bir başarı elde edemediği gibi Kürt halkını devrimci halk savaşına katılmaya da ikna edemedi. Kürtlerin çoğunluğu AKP’nin siyasetini reddettiği gibi PKK’nın silahlarını da reddediyordu. Ve bu, Türkiye’yi ayakta tutan bir akl-ı selimdi…

CSOlepAUAAAI5jM

Diyarbakır Suriçi’nde bir PKK sempatizanının ‘serhildan’a bakışı. (Kaynak: Radikal)

7 Haziran’daki “zafer”ini doğru okuyamayan Kürt siyaseti, maalesef 1 Kasım’daki “yenilgi”sini de doğru okuyamadı. 1 Kasım sonuçlarının okunmasında Kürt hareketi üç büyük yanılgıya düştü. Bu yanılgılardan birincisi, HDPli siyasetçilerin %2,5 oranındaki oy kaybını politikalarındaki yanlışlara bağlamayı reddedip seçim sürecindeki adaletsizliğe bağlama kolaycılığına kaçmaları oldu. Kürt hareketine göre oy kaybının sebepleri, seçim sürecindeki baskılar ile Ankara katliamı sonrasında düşük profil bir seçim kampanyası yürütmek zorunda kalınması idi. Öyle ki, Figen Yüksekdağ seçim sonuçlarını “çok zorlu koşullarda edinilmiş olağanüstü bir başarı” olarak tasvir etti. Hâlbuki Kürt hareketinin bahane olarak sığındığı baskılar, ne 7 Haziran öncesinde namevcuttu ne de sadece HDP’ye yönelikti. 1 Kasım sürecinde bölgede AKPli siyasetçilere yönelik baskılar, HDPlilere yönelik baskılardan pek de aşağı kalır değildi. İkinci olarak, tüm partilerin platformlarının yeterince netleştiği ve iki seçim arasında beş aydan kısa bir sürenin olduğu bir durumda yaşanan 1 milyon oy kaybının açıklaması “seçim kampanyasının sönüklüğü” olamazdı. HDP’nin 1 Kasım’daki oy kayıplarının temel sebebi, kampanyasının sönüklüğünden ziyade, önce PKK şiddetinin savunuculuğuna varan bir mazeret politikası takip edip, ardından da Ankara katliamı sonrasında akıl almaz bir oy fırsatçılığına soyunarak yanlış bir kampanya yapması oldu. Dolayısıyla, Selahattin Demirtaş liderliğindeki HDP, seçim kampanyası yapmadığı için değil, bilakis bu kampanyayı silahların gölgesinde ve ölülerin üzerinde yapmayı tercih ettiği için oy kaybetti. (HDP’nin 7 Haziran’daki oylarının %20’sini kaybettiği 1 Kasım seçimlerinde, HDP’den çok daha sönük bir seçim kampanyası yapmakla birlikte sivil siyaseti ısrarla savunan HAK-PAR’ın oylarını %90 oranında artırması da bu sonucu destekler niteliktedir).

Özellikle PKK liderliğinin yaptığı bir diğer yanlış argüman da 1 Kasım’da HDP’den AKP’ye oy kaymadığı ve AKP’nin yeni oylarının MHP, Saadet ve bağımsızlardan geldiği şeklindeydi. BBC’ye verdiği mülakatta, Cemil Bayık “HDP’den AKP’ye giden tek bir oy yoktur. AKP’ye giden oylar Saadet Partisi’nin, Büyük Birlik Partisi’nin, Hüda-Par’ın, Vatan Partisi’nin oylarıdır. Bunlar AKP’ye oy verdi. Onun için AKP’nin oylarında artış oldu” şeklinde konuştu. Fakat Kürt hareketinin diğer seçim argümanları gibi, bu argüman da gerçeklerden son derece uzaktır. Evet, 1 Kasım’da Türkiye genelinde AKP’nin “yeni oylarının” çoğunluğu MHP-Saadet ekseninden geldi. Fakat bu eksenin kayda değer bir oy havuzunun olmadığı bölgedeki pek çok il ve ilçede de 1 Kasım’da AKP’nin oy oranlarında ciddi artışlar yaşandı ve toplamda HDP’den AKP’ye 1 milyona yakın oy kaydı. Başka bir ifadeyle, AKP 7 Haziran’da HDP’ye kaptırdığı 1,5 milyon oyun yarısından fazlasını 1 Kasım’da geri kazandı. HDP’den AKP’ye “geri dönen” oyların en net gözlendiği yerler, bölgede rekabetin AKP-HDP arasında geçtiği ve 2015 yılına kadar da AKP’nin genelde birinci geldiği ilçelerdir. Örneğin, Diyarbakır’ın Çermik ilçesi bu ilçelerden biridir. AKP’nin 2011 seçimlerinde %68 2014 Başkanlık seçimlerinde de %62 oy aldığı Çermik’te, AKP 7 Haziran’da büyük bir oy kaybına uğramış ve sadece %38 oy almıştı. 1 Kasım’da ise AKP başta HDP’ye kaptırdıkları olmak üzere neredeyse tüm kayıp oylarını geri kazandı ve oy oranını %58’e çıkardı (HDP’nin oyları ise %50’den %36’ya düştü). AKP’nin oylarının 4,500 civarında arttığı 1 Kasım seçimlerinde HDP’nin oyları 2,500 civarında düştü. Çermik örneği, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde AKP ve HDP arasında çift taraflı büyük bir oy geçişi yaşandığını net olarak ortaya koymaktadır ve bölgede benzer bir durumun yaşandığı pek çok il (Ağrı, Bitlis, Şanlıurfa, Van,…) ve ilçe (Çüngüş, Genç, Midyat, Palu, Şemdinli,…) vardır.

çermik

Adsız

Kürt hareketinin 1 Kasım sonrasındaki yanılgılarından bir diğeri de “hendek siyaseti”nin HDP’ye oy kaybettirmediği yönündeki argümanı idi. HDP ve PKK liderlerinin paylaştığı bu yanlış argümana göre hendekler HDP’ye oy kaybettirmedi, zira öz-yönetimin ilan edilip hendeklerin yoğun olarak kazıldığı ilçelerde HDP büyük bir oy kaybına uğramadı. Kürt hareketi’nin bu argümanı yanıltıcı bir doğruluğa sahiptir. Evet, HDP’nin oy kayıpları hendeklerin yoğun olarak kazıldığı ilçelerde gerçekten de diğer ilçelere nazaran daha az oldu. Fakat bu durum HDP ve PKK’nın iddia ettiği üzere “hendek siyaseti”nin başarılı olduğunu ve oy kayıplarına neden olmadığını göstermez. Bilakis, hendek siyaseti ve bunun ürettiği şiddet, HDP’nin 1 Kasım’daki oy kayıplarının birincil sebeplerindendi. Hendeklerin yoğun olarak kazıldığı ilçelerde oy kayıplarının yaşanmamasının sebebi, hendeklerin geldiği yere devlet şiddetinin de gelmesi oldu. Devletin şehir merkezlerindeki hendeklere ve mayınlara müdahalesi, bu ilçelerde kaçınılmaz olarak “olağanüstü” durumların ve kitlesel mağduriyetlerin oluşmasına sebep oldu. Bu durum, halkın öfke ve eleştirisinden devletin de PKK kadar pay almasına sebep oldu. Bu ilçelerde bu yüzden AKP’ye kitlesel geri dönüşler yaşanmadı. (İkincil bir faktör olarak şunu da not etmek gerekir ki, AKP’ye dönebilecek oyların sahiplerinin önemli bir kısmı da bu süreçte şehirleri terk etmişti). Ama hendeklerin kazılmadığı yerlerdeki Kürtlerin önemli bir kısmı “ne hendekler gelsin ne de onunla beraber PKK ve devletin şiddeti!” düşüncesiyle HDP’yi desteklemekten vazgeçti. Dolayısıyla “hendek siyaseti”, HDP’nin hegemonik olmadığı ilçelerdeki oy kayıplarının ana sebeplerinden biri oldu. Sonuç olarak, “hendek siyaseti” HDP’ye hendeklerin kazıldığı ilçelerde fazla bir oy kaybettirmese de, diğer ilçelerde binlerce oy kaybettirdi.

***

Kürt hareketinin siyasal alandaki güçlü varlığı, hem Türkiye’nin demokratikleşmesi hem de Kürt hareketinin sivilleşmesi açılarından büyük bir katkı imkânını içinde barındırmaktadır. (Kendim de dâhil olmak üzere) Kürt hareketinin siyasal görüşlerini tam olarak benimsemeyen binlerce Türkiyeli, 7 Haziran seçimlerde bu imkânın ürettiği bir iyimserlikle HDP’yi destekledi. Fakat Kürt hareketinin sivil ve silahlı kanatlarının her ikisi de önce 7 Haziran ardından da 1 Kasım sonuçlarını alabildiğine yanlış okuyarak bu imkânı (en azından kısa vadede) büyük oranda heba etti. Suriçi’ndeki vatandaşın ifadesiyle asıl ‘serhildan’ın 7 Haziran seçimleri olduğunu ıskalayan ve 7 Haziran sonrasında hızla “Türk muhalefeti”ne benzeyen Kürt hareketi, siyaseti AKP-karşıtlığına indirgeyen bir basitliğe ve seçim yenilgilerini dışsal faktörlere havale eden bir kolaycılığa teslim oldu.

Kürtler, 7 Haziran’da Türk siyasetine 1 Kasım’da da Kürt siyasetine verdikleri derslerle Türkiye demokrasisini adeta tamir ederek tarihsel bir rol oynadılar. Şimdi sıra Kürtlerin seçimlerde verdikleri mesajları daha doğru okuyarak Kürt siyasetinin de önce kendisini sonra da Türkiye siyasetini tamir etmesinde.

Yorum bırakın