Anadilde eğitim ve Türk’ün ‘devrim’le imtihanı!

The radical of one century is the conservative of the next. The radical invents the views. When he has worn them out the conservative adopts them.” (Mark Twain)

1961 yılında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel yerli otomobil yapılması emrini verdi. Vakit dardı ve otomobilin o yılın Cumhuriyet Bayramı’na yetiştirilmesi gerekiyordu. 130 günlük hummalı uğraş sonunda Türk mühendisler Devrim adını verdikleri otomobilden dört adet ürettiler ve ikisini tören için Ankara’ya gönderdiler. Bayram günü Cumhurbaşkanı Gürsel resm-i geçit için siyah renkli Devrim’e bindi. Araba yaklaşık 100 metre ilerledi ve durdu. Sürücü Rıfat Serdaroğlu yakıt koymayı unutmuştu!

O gün bu gündür biz Türkler’in “devrim”le ilişkisi iyi gitmiyor… Bir taraftan gerçek devrimlerden korkuyoruz; diğer taraftan da küçük ve zorunlu adımlarımızı “devrim” addediyoruz. Haziran ayındaki “Kürtçe seçmeli ders” kararı da bu talihsizliği yaşadı maalesef. Kürtçe seçmeli ders Türkiye açısından bir ilerleme olmakla birlikte, Kürt meselesi açısından yaraya merhem olacak devrimsel bir nitelikte değildir. Fakat nedense Türk siyaseti ve merkez medyası bunu öyleymiş gibi sunmayı yeğledi.

Kürtçe seçmeli dersi “devrim” olarak sunan Türk siyasetçi ve gazeteciler bugünkü halimizi 1980 ve 90’larla kıyaslayıp kaydedilen ilerlemeyi vurguluyorlar sürekli. Türkiye’nin o yıllardan bu yıllara önemli gelişmeler yaşadığı inkâr edilemez. Fakat Kürt meselesinde “90’larla kıyas”a takılıp kalmak sorunun çözümüne hizmet etmiyor. Zira tüm dünya ile anlık iletişimin yaşandığı bir çağda, Türkiye Kürtleri bugünkü hak ve statülerini sadece 90’larla değil, aynı zamanda diğer ülkelerdeki azınlık hak ve statüleriyle de kıyaslıyor. Maalesef bu noktada Türkiye dünyanın çok gerisinden geliyor ve Türklere “devrim” olarak gözüken adımlar Kürtlere hiç de öyle gözükmüyor.

Anadilde eğitim bu çarpıklığın en net görüldüğü alanlardan biri. Kürtlerin tamamen yok sayıldığı yıllardan Kürtçenin tanındığı ve devlet eliyle öğretildiği bir aşamaya gelmek Türkiye için önemli bir ilerlemedir. Fakat Türkiye’nin kendi tarihsel tecrübesi içinde “büyük” sayılabilecek adımlar, insanlığın geldiği noktadan ya da Kürtlerin beklenti zaviyesinden bakıldığında oldukça “ufak” kalmaktadır. Kürtçe seçmeli ders Türkiye için önemli bir terakkidir, ama Kürtler için değil. Zira bugünün dünyasında kitlelerin siyasi/kültürel hak ve hedeflerinin çıtasını ülkelerin özel koşullarından ziyade dünyanın demokrasi ve insan hakları konularında geldiği nokta belirliyor. Ve Kürtler dünyaya baktıklarında şöyle bir gerçeklikle karşılaşıyor: Yaşadıkları ülkenin belirli bir coğrafyasında çoğunluğu oluşturup da anadilde eğitim hakkına sahip olmayan tek azınlıktır Türkiye Kürtleri.

Eksik özgürlük anlayışımız ve “eski Türkiye”nin anlamsız “irtica” korkusunu hatırlatan anlamsız “bölünme” korkumuz sebebiyle yöneticilerimizin karşı çıktığı “anadilde eğitim”, modern dünyanın tanıdığı ve yaygın olarak uyguladığı bir haktır. Belçika’da Valonlar; İspanya’da Basklar ve Katalanlar; Britanya’da İrlandalılar ve İskoçlar; Finlandiya’da İsveçliler; Arnavutluk’ta Makedonlar; Makedonya’da Arnavutlar; Slovakya, Romanya ve Slovenya’da Macarlar; İsrail’de Araplar; Irak’ta Kürtler ve Ermeniler; Irak Kürdistanı’nda Türkmenler; Çin’de Uygurlar; Guatemala’da yerliler; Gürcistan’da Azeriler; Kazakistan’da Özbekler (ve hatta Kürtler), Hindistan’da hemen tüm etnik gruplar ve daha pek çok ülkede pek çok azınlık anadilde eğitim hakkına sahiptir. (Bu örneklerden özellikle İsrail örneği çok ilginçtir. İsrailli Araplar zaten yarım asrı aşkındır anadilde eğitim hakkına sahip. 2010 yılında aldığı kararla, İsrail Meclisi Arapların yoğun olduğu kuzey bölgelerde Arapça’yı Yahudiler için de zorunlu ders haline getirdi). Kürtler kafalarını kaldırdıklarında böyle bir dünya görüyor; ve “zamanın ruhu”nun çok gerisinden gelen Türkiye’nin “devrim”leri Kürtlere bu yüzden anlamlı gelmiyor.

Avrupa dil haritası

Bu yüzden Türk siyasetçiler, her geçen gün Türkiye ile bağı daha da zayıflayan bölge halkıyla bağlarını yeniden tesis etmek ve Kürt meselesini Türkiye bütünlüğü içinde çözmek istiyorlarsa, reformlarını sadece Türkiye’nin geçmişiyle kıyaslayarak değil, aynı zamanda modern dünyanın geldiği noktayı da göze alarak değerlendirmeliler. Yoksa, Saint-Exupéry’nin “Sıfıra kıyasen her sayı büyüktür” sözü misali, Türkiye’nin 90’lı yıllarına kıyasen bir “devrim” sayılabilecek her adım, Kürtlerin beklentileri ile Türkiye’nin sundukları arasındaki uçurumu daha da büyütüp Kürtlerdeki “ruhi kopuş”u hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Kürtçe seçmeli ders Türkiye için bir ilerlemedir. Fakat ancak ve ancak anadilde eğitim ve yerel yönetim özerkliğini de kapsayan kapsamlı bir çözüm projesinin ilk küçük adımı olarak ele alınırsa Kürt meselesinin çözümüne anlamlı bir katkı yapabilir. Yoksa, İsrail’in kuzeyinde Arapça’nın Yahudiler için bile zorunlu olduğu bir çağda, Kürtçe seçmeli dersi büyük ve yeterli bir adım olarak görmek, çözümsüzlüğe hizmet eden anlamsız ve naif bir devrimcilikten öteye gidemez. Ve bunun talihsiz sonucu şu olur ki, küçük adımların “devrim” olarak görüldüğü bir ülkede, atılması gereken büyük adımları atacak heves ve irade kalmaz…

Kürt meselesinde, hem modern dünyanın sivil ve toplumsal haklar konusunda geldiği noktanın hem de benzer Avrupa örneklerinin ışığında atılması gereken büyük adımların hiçbiri atılmadı. Kürtçenin tam serbestliği, anadilde eğitim, yerel yönetim özerkliği, TMK’nın köklü revizyonu ve genel af gibi adımlar konusunda ciddi bir ilerleme olmadığı gibi olacağına dair belirtiler de mevcut değil. Zaten bu yüzden 2012 yılında “bölge”de 80 yaşındaki nineler “terör propagandası” “suç”undan içeri atılıyor ve Kürtçe park isimleri iptal ediliyor. Ve yine bu yüzden, sadece BDPliler değil, AKPli eski “bölge” milletvekilleri bile “Asimilasyon devam ediyor” şeklinde demeç veriyor… Belki çoğumuz farkında değiliz; ama Türkiye’nin devrimciliği, sorunlarımızı değil, hayallerimizi deviriyor.

7 comments on “Anadilde eğitim ve Türk’ün ‘devrim’le imtihanı!

  1. Sayın hocam Türkiye’de bazı şeyler için geç kalındı bunların daha önceden yapılmasını gerektiğini biliyoruz.Anadilde eğitim belki en başlarda geliyor bu konuda.Peki anadilde eğitim vermek yeterli olacak mı daha başka neler yapılabilir.Tabi bu yapılacaklar göstermelik olmamak şartıyla.Bi de ülkemizde siz kürtlere imtiyaz verdikçe hep fazlasını istiyecekler diye bir görüş var.Siz bu görüş hakkında ne düşünüyorsunuz.

    • Tarık,
      İlgin ve katkın için teşekkürler.
      Anadilde eğitim çözümün gerekli ama yetersiz bir maddesidir. Onunla çözüm gelmeyebilir; ama onsuz gelmeyeceği kesindir! Zira Kürtlerin temel ve doğal haklarını gasp ederek çözüm gelmeyeceği kesindir. Bu haklar tanınınca şiddetin varlık sebebi ve toplumsal meşruiyeti ortadan kalkar ve (uzun vadede) insanlar artık ölmez. Dolayısıyla, “şiddetin sonlanması (ya da minimize edilmesi)” açısından, anadilde eğitim bizi çözüme yaklaştırır. Fakat “şiddetsiz ayrılıkçılık” Türkiye’nin bir-kaç nesil daha başını ağrıtacak bir konudur. Maalesef Türkiye, son 30 yıldaki baskıları ve solucan-vari reformları sebebiyle, Kürt ayrılıkçılığında ipin ucunu kaçırmıştır. Bu yüzden de özerklik talebi bölge Kürtleri arasında geri dönülmez çıtayı aşmıştır. Yani, bugün itibari ile çözüm, üç aşağı beş yukarı Bask modelidir. Ve Bask modeli, İngiltere’ninki kadar olmasa da, bir “çözüm”dür. Bu modelin tanındığı ve uygulandığı bir yerde silahlar susar ve ayrılıkçılık zayıflar. Amaç da bu değil mi?
      Dipnot: Bu hakların tanınması bir “imtiyaz” değildir. Kürtlerin anadilde eğitim ve yerel yönetim haklarını “vermiyoruz”, tanıyoruz. Nasıl ki buzdolabını gasp ettiğimiz bir adama buzdolabını (tüm içindekilerle beraber) iade ettiğimizde ona “imtiyaz” vermiyorsak, Kürtlerin gasp ettiğimiz haklarını tanıdığımızda da onlara imtiyaz vermiş olmuyoruz.

  2. Sayın hocam ellerinize sağlık yine güzel bir yazı. Müsaadenizle bir iki ufak yorum yapmak isterim.

    Öncelikle devletin Kürtçe’yi tanıması ve en azından seçmeli ders olarak da olsa kabul etmesi önemli bir adım sayılabilir kimi çevrelerce, fakat bu adım bana göre çok da işlevi olacak bir adım olmayacak aksine Arapça seçmeli derslerin önünü açmak ve “gördüğünüz gibi biz çoktan seçmeli olarak okutuyoruz” mavalı okuyarak öğrencilere yıllardan beri uygulanageldiği üzere ‘zorunlu seçmeli’ olarak okutulmasına kılıf uydurmak ve durumu kabullenecek Kürt/Türk halkı (en azından bir kısmı) için göstermelik bir hamle olacaktır. Bahane olarak yeterli talebin olmaması, hoca sıkıntısı ve saire bir dünya laf edilebilecektir ne de olsa.

    Öte yandan devlet Kürtçe’yi tanımıştır ama sadece usulen, uygulamaya baktığımızda aynı tas aynı hamam. Bakınız bundan bir kaç ay öncesine kadar mahkemeler vs gibi devlet kurumları Kürtçe’yi bilinmeyen bir ‘dil’ olarak kabul ederdi. (Hem dil olmadığını söyleyip hem de bilinmeyen etiketi ile dil ilan ederlerdi bir yandan ya neyse) Şimdi durum değişti. Örneğin hakimler ‘Kürtçe konuştu ama anlaşılmadı’ diyor. Yani tabelaları indirdik yine değişen bir şey yok. Hala Kürtçe konuştuğu için sözlü, psikolojik veya fiziki şiddete maruz kalan binlerce insanın yaşadığı bir coğrafyadayız.

    Bana göre devlet ne zamanki Kürtçeyi tamamıyla serbest bırakır yani anadilde eğitim hakkını tanır, nasıl ki İngilizce, Almanca vs diller için özel kurum/kuruluşlar kurslar vs düzenleyebiliyorsa Kürtçe için de aynı şartlar sağlanır, çok dilli hizmet anlayışı (bir dönem Diyarbakır ve diğer bölge belediyelerinin yapmaya uğraştığı gibi) kabul görür işte o zaman diyebilirim ki ‘evet devlet Kürtçe’yi tanıdı’. Aksi durumlar parmağın ucuyla bal çalmaya benzer ki bu da artık dünya üzerinde kabul görmeyen bir yaklaşım olarak kalır. ( Bu söylenenleri aslında bu coğrafyada konuşulan diğer tüm diller içinde yapmalıdır: örn; Lazca, Hemşince….)

    Bölge coğrafyasındaki hızlı değişikliklere bakarsanız artık Türkiye’nin o bölgesinde yaşayan Kürtler içinde de haklar ve istekler için verilen/verilecek mücadele daha da artacaktır. Zira bunun mümkün olduğunu canlı örnekleri ile görmeye başlamış ve daha da iştahlanmışlardır. Devlet attığı her adımla çözüme yaklaşır fakat bu adımlar ne kadar küçülürse çözüm için gidilecek yol da o denli artacaktır. Bunun için sizin de belirttiğiniz gibi kendisini ve halkı kandırmayı/oyalamayı bırakıp ciddi ve somut adımlar atması gerekmekte ve bunları da sürat ile icraata koyması zorunluluğu doğmaktadır.

    Konumuzun biraz dışında kalacak fakat yıllar önce tıpkı Kuzey Irak bölgesindeki federe Kürt oluşumu için atılan naraları Suriye bölgesi için atmak ve muhtemelen sonunda tıpkı yıllar önce olduğu gibi geri çark edecek olmak sanırım bölge sorunlarına ilaç olmaktansa yaraya tuz basıp azdırmak anlamına gelecek ve çözümü biraz daha öteleyecektir. Ve benim bu gidişattan anladığım erki elinde bulunduranların hala on yıllardır devam eden ‘ya benim gibi olursun ya da yok’ anlayışına sahip oldukları ve çözümdense savaşı tercih edecekleridir. Kaldı ki geçtiğimiz günlerde yapılmak istenen miting ile ilgili müdahaleler de sanırım bu savımı fazlasıyla desteklemektir. (dahası yöneticilerin gösteriyi engellerken kullandığı söylemler fazlasıyla ciddiyetten uzak ve hatta komik, “istihbarat aldık, tehlike var” demiş ve tehlikeyi ortadan kaldırmak gibi ciddi bir görevi varken toplantıyı engelleme yoluna gitmiştir.)

    Biraz fazla dağıldı sanırım konu bu nedenle özür diler, saygılar sunarım.

    • Yasin,
      Öncekiler gibi, gene detaylı ve değerli bir katkı yapmışsın. Teşekkür ederim. Bana gene “eline sağlık” demek düşüyor sadece.
      Sadece Suriye konusunda bir teyit yapayım. Maalesef Türkiye’nin Suriye Kürdistanı konusundaki yaklaşımı gerici, ilkesiz ve zararlı. Cengiz Çandar’ın bu konudaki dünkü eleştirisi harikulade idi. Yazık ediyoruz hem kendimize hem de Kürtlere…

  3. Bu konu hakkında pek bir fikrim yok ama örnek verdiğiniz bazı ülkelerde mesela İspanya’da Katalanlar bağımsızlıklarını istiyorlar, bence bunda özerk olmalarının payı fazla ve özerk olduklarından İspanya’dan farklı bir yaşam biçimleri var ve son aşama olarak İspanya’dan ayrı bir devlet olmak istediklerini düşünüyorum. Halkın ekonomik durumu iyiyse ve yaşam biçimi rahatsa Amerika’daki gibi özerk sistemin sorun vermeyeceğini ama İspanya’daki gibi bir ekonomik krizde de bu devletlerin hemen o ana devletten ayrılmak isteyeceğini düşünüyorum.Türkiye’de ekonomik durumu çok iyi olan bir devlet değil, Kürtlere özerklik verildiğinde aynı İspanya’daki gibi ayrılmak isteyecektir ve bölgede de çoğunluğu oluşturduklarından başarılı olma ihtimalinin olduğunu düşünüyorum.Bu zamanda Türkiye’nin üniter devlet yapısını korumasını gerektiğini ve her vatandaşına aynı ve eşit haklar vermesi gerektiğini düşünüyorum…

    • Katkınız için teşekkür ederim.
      Yalnız bu yazı özerklikle ilgili değil, anadilde eğitim ile ilgiliydi, ki o da sizin bahsettiğiniz eşit haklarla ilgili bir mesele.
      Özerklik konusundaki görüşlerimi kısmen başka bir yazımda yazmıştım: https://fekmekci.wordpress.com/2012/04/05/kck-iddianamesi-ve-turklerin-einstein-sevgisi/
      Burada şu kadarını diyeyim:
      1) Tüm halklar gibi Kürtlerin de kendi kaderini tayin etme hakkı vardır.
      2) Sonuçlarına bakılarak haklar engellenemez; kadınların çalışma ve boşanma haklarının olumsuz sonuçlarına bakarak bu hakları kadınların elinden almadığımız gibi…
      Bir de Katalan ayrılıkçılığının tarihi uzundur ve mevcut krizin etkisi fakirlikle değil zenginlikle alakalıdır. Bir nevi Almanların Yunanlara kızması gibi… Şuraya bakabilirsiniz mesela:
      http://www.guardian.co.uk/world/2012/sep/11/barcelona-march-catalan-independence
      Son olarak, önemli olan devlet de değildir, devletin üniter yapısı da; önemli olan insandır ve onun hayatı ve mutluluğudur… Hem “bu zamanda” diye başlayan cümleler hiç bitmez. 100 sene önce de Osmanlı “çok kritik bir dönemden geçiyoruz” diyor ve özerklik isteyen Arnavutları topa tutup Arapları da asıyordu. Sonuç malum!
      Selamlar,

  4. Önemli olan devletin yapısı değildir ama, o devletin bir vatandaşı olduğun için o devletin ekonomik,eğitim… durumu senin de durumunu göstermektedir hemen hemen.Osmanlı eyaletler şeklinde yönetilirdi ve sizin dediğiniz Arap ve Arnavutlar yarı özerklik yerine tam özerklik istemiş olduğunu düşünüyorum.Arnavutlar hakkında çok bilgim yok ama Araplar 1. Dünya Savaşı sırasında tam özerklik istemişler ve sadece hicaz bölgesindeki Araplar İngilizlerle birleşerek Osmanlı’yı o cephede başarısızlığa uğratmıştır. Arapların çoğu bağımsızlık istemediği halde; bağımsızlık kazanmışlar ve hala devam ettiği gibi diktatör bir rejimle yönetilmeye başlanmışlardır(internetten güvenilirliğini bilmediğim kaynaklara göre).
    Bu senaryoyu Türkiye’ye uygulayabiliriz bence;özerklik verilirse, Türkiye’nin zor bir durumda mesela Suriye’yle bir savaş sırasında o özerk kısmın bir takım propagandacılar ve ajanlar aracılığıyla kendi halkının çoğunluğu istemedeği halde bağımsızlık kazanabileceği ve oluşan yeni devletin de dış güçler hakimiyetinde yönetileceği.
    Sözün kısası herk iki tarafında refahı için bu üniter yapının devam etmesi gerektiğini düşünüyorum; ama tabi Türkiyenin doğu tarafına biraz daha fazla önem vermesi gerektiğini de.Mesela okuma yazma oranının yükseltilmesi ve çoğu kişiye daha çocukluktan itibaren Türkçe öğretilmesi gibi.Devletin de anadilde eğitim vermemesini herkes Türkçe konuşabiliyorsa doğru buluyorum ve gençlerin Türkçe bildiğini ama yaşlıların bu konuda zorlandığını duyduğumdan çok yanlış bir politika olarak değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum.Şu an Kürtler sıkıntı içinde olabilir ama ülkedeki diğer insanlar da güllük gülistanlık içinde yaşamıyor herkes sıkıntı içinde.Bence şu anda Türkiye’de, Türk Kürt arasında demokratik hak olarak fazla fark kalmadı ve Kürtler’e karşı bir haksızlık yapılmış olsaydı Türkiye’nin Arap Baharı’nı, meltem esintisi şeklinde değil de saatte 451km/sa’e ulaşan, gördüğü her evi,ağacı uçuran bir kasırga şeklinde geçireceğini düşünüyorum.

Yorum bırakın