Genel Af (1): Teori

Kürt meselesinin ve onun bir uzantısı olan PKK sorununun kalıcı çözümleri kapsamlı bir genel af olmadan mümkün değildir. Fakat Türk halkının ezici bir çoğunluğu “terörist” ve “katil” addettikleri PKK militanlarının affedilmesini kabul etmemekte ve bu da iktidarın bu konuda bir hamle yapmasını zorlaştırmaktadır. (Başbakan Erdoğan, Barzani’nin 2011 yılında kendisine yaptığı genel af önerisine de “kamuoyu hazır değil” şeklinde cevap vermişti). Kürt meselesinin genelinde olduğu gibi, Türk halkının bu konudaki tutumunda da eksik bilgi ve yanlı bakış açısı rol oynamaktadır. Bu yazıda, PKK örneği üzerinden, iç savaş ve etnik çatışma yaşamış toplumlarda kapsamlı bir genel affın neden mantıklı, zorunlu ve dahi meşru olduğuna dair görüşlerimi belirteceğim.

1. İspanya’dan Sri Lanka’ya, Britanya’dan Türkiye’ye, Rusya’dan Filistin’e hemen her heterojen ülkede, azınlık etnik grubun silahlı eylemleri kendiliğinden ve sebepsiz yere ortaya çıkmamıştır. Genel olarak, azınlıkların etnik şiddeti (terör), çoğunluğun daha sistematik ve kapsamlı etnik şiddetine (asimilasyon, katliam, soykırım) verilmiş tepkisel bir cevap olmuştur. Bir diğer ifadeyle, etnik terör, devlet terörünün “geri tepmesiyle” (blowback) oluşmuş bir şiddettir. Elbette bir yanlışın tepkisel oluşu onu “doğru” yapmaz. Ama zaten buradaki mesele “doğruluk” değil, “affedilebilirlik”. Asabi babanız sürekli komşunuzun çocuklarını dövüyorsa, ve komşunuzun en büyük oğlu da “yeter artık” diyip hem intikam almak hem de diş göstermek adına babanıza gücü yetmediği için sizi sokakta dövmeye başlamışsa, size yapılanı “doğru” görmezsiniz, ama komşunuzla yeni bir sayfa açma zamanı geldiğinde sizi döven kişiyi affedebilirsiniz.

2. Devletin rolü bağlamında PKK özelinde dikkate almamız gereken ikinci bir konu da devletin PKK şiddetiyle olan organik bağıdır. (Merhum Uğur Mumcu’dan beri) Türkiye’de en yaygın kabul edilen tezlerden biri PKK’nın kuruluş yıllarında devletten destek almış olduğudur. AKP milletvekili Şamil Tayyar şöyle der mesela: “PKK’yı MİT kurdu, ancak 1980 darbesinin ardından PKK kontrolden çıktı.” HAK-PAR başkanı Kemal Burkay da şöyle der: “PKK’nın kuruluşu istihbarat örgütlerinin işidir. [PKK] derin devletin projesidir.” Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti (ya da onun içindeki bir grup), PKK’nın silahlı eylemlerine tarihsel olarak sadece sebep olmamış, aynı zamanda destek de olmuştur. Yani karşımızda, önce zulüm edilerek kızdırılan sonra da imkân verilerek azdırılan bir kitlenin şiddeti var. (Not 1: Devletin -ya da devlet içinde bir örgütlenmenin- 1970 ve 80’lerde PKK’nın kuruluşuna ve güçlenmesine neden yardım ettiği konusundaki görüşler muhteliftir. Benim de kendimce mantıklı ve tutarlı bir argümanım var. Fakat hem asıl mevzu bu olmadığı hem de Türkiye henüz bu tartışmayı yapmaya pek hazır olmadığı için konunun bu kısmına girmemeyi tercih ediyorum).

3. Türkiye Cumhuriyeti devleti (ya da -bugün farklı kesimlerce Gladio, Ergenekon, JİTEM olarak adlandırılan- onun içindeki bir grup), PKK’nın silah bırakmayı gündemine aldığı zamanlarda, ateşkes/barış sürecini baltalamak ve PKK’yı silah bırakma fikrinden vazgeçirmek için katliamvari sabotajlar yapmıştır. 1993 yılında PKK’nın tek taraflı ateşkes ilan ettiği ve Kürt meselesinin çözümü için yeni arayışların olduğu bir dönemde 33 erimiz kendi ellerimizle PKK’ya ‘kurban’ verildi. 1996 yılında yine PKK’nın ateşkes ilan ettiği  bir dönemde Güçlükonak’ta JİTEM eliyle 10 vatandaşımız yakılıp suç PKK’nın üzerine atıldı. 2009 yılındaki “Kürt açılımı” sürecinde de Başbakan Erdoğan ile Ahmet Türk’ün görüşmesinden iki gün önce kendi ordumuzun döşediği mayınla 7 askerimiz öldü(rüldü) ve suç PKK’ya atıldı…  Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti (ya da onun içindeki bir grup), hem PKK’nın silahlı eylemlerine tarihsel olarak sebep olmuş, hem kuruluş yıllarında PKK’ya destek vermiş, hem de PKK’nın silah bırakmaması için ateşkes ve barış süreçlerini sabote etmiştir. (Not 2: Bu satırların yazarı, Ağustos 2012’deki Gaziantep saldırısının da PKK tarafından yapılmadığını düşünmektedir).

4. Genel affı doğru anlamak için PKK’nın şiddet ve terörü kadar devletin gayrimeşru şiddet ve terörünü de görmek gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti son 30 yılda binlerce Kürt sivili öldürdü, binlercesini de ağır işkenceden geçirdi. Ve bu fiillerin uygulayıcılarının neredeyse hiçbiri ciddi bir ceza almadı. Alamazdı da; zira literatürde “devlet terörü” ya da “savaş suçları” olarak atıf yapılan bu fiiller, bireysel sapmalar değil, devlet kararıyla uygulanan politikalardı. Bu yüzden, adaletin kitabi bir uygulaması, 1980 ve 90’larda Türkiye hükümetlerinde görev almış tüm siyasetçilerin ve bölge illerinde görev yapmış neredeyse tüm güvenlik güçlerimizin cezalandırılmasını gerektirir. (Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taraf olmamasının altında da bölgede işlenen “savaş suçları” yatar zaten). Dahası, affedilecek olan “devlet suçları” karanlık 1990’lara has da değildir. 2009 yılında dahi Kürtlerin bir kısmı şu insanlık dışı muameleye tabii tutulmuştur ve bu muameleyi yapan devlet görevlilerini sistem çoktan “affetmiştir”:

“Şırnak’ta yaşıyorduk. 20 yıl önce köyümüz yakılınca Adana’ya geldik. 15 Şubat 2009’da korsan gösterilere katıldığım ve polise taş attığım gerekçesiyle tutuklanarak Kürkçüler Cezaevi’ne götürüldüm. O zaman 16 yaşındaydım. Kürkçüler Cezaevine girerken çırılçıplak soyulduk. Askerler bize bağırarak küfür ediyorlardı. “Pis teröristler, devlete karşı çıkmak neymiş size göstereceğiz” diyerek tekme tokat bizi bir saat kadar dövdüler. Bize zorla halay çektirdiler. Kış olmasına ve çırılçıplak olmamıza rağmen üzerimize tazyikli su sıkıyorlardı bir yandan da. Askerler bizi iyice dövdükten sonra gardiyanlara teslim ettiler. Gardiyanlar da demir paspaslarla her yerimize vurdu. O an çığlıklar atıyorduk. “Ne olur bizi dövmeyin” diye yalvarıyorduk…” (19 yaşındaki bir Pozantı Cezaevi mağduru)

Dolayısıyla, genel af, çift taraflı bir aftır ve en az PKK’nın suçları kadar, devletin (ve devletin güvenlik görevlilerinin) “savaş suçları”nın da affedildiği bir durumdur. Nasıl ki Türkler binlerce masum Türk’ü öldüren PKKlıları affedecekse, Kürtler de atalarına ve kendilerine “işkence”den “soykırım”a pek çok zulmü reva gören Türk devletini ve onun görevlilerini affedecek.

ARA SONUÇ: BU DÖRT MADDE BİZLERİ ŞU SONUCA GETİRİR: GENEL AF, MASUM BİR TARAFIN 
ZALİM BİR TARAFI AFFETMESİ DEĞİLDİR; YER YER ZALİMLEŞMİŞ İKİ TARAFIN BİRBİRİYLE 
HELALLEŞMESİDİR.

5. Genel affın, yukarıda dört maddede özetlemeye çalıştığım mütekabiliyet ve adalet yönleri dışında, bir de rasyonellik ve reelpolitik yönü vardır. Barış süreçlerinde asla unutulmaması gereken bir prensip şudur: makul olmayan hiçbir şey çözüm de olamaz. Yukarıdaki maddeleri ve vardığım sonucu reddetseniz dahi karşınıza şu iki soru(n) çıkar: 1) Eğer genel af olmayacaksa, PKK militanları neden silah bırakacak? Dönüp Türkiye topraklarında hapse girebilmek için mi? Böyle bir davranışın dünyada örneği var mıdır? 2) Bugün 5 bin kadar silahlı insana doğrudan bir şekilde, birkaç milyon sivile de dolaylı olarak söz geçiren PKK liderliği, eğer bu güce denk sivil ve meşru iktidar imkânları kendilerine sağlanmazsa, neden tüm bu gücü bırakıp İsveç’te sığınmacı olarak hayata devam etsin? PKK liderlerinden Gandicilik beklemek ne kadar gerçekçi bir yaklaşımdır? Hele ki Türklerin tüm siyasi liderlerinin ellerindeki iktidar ve başkanlıkları sadece Azrail’e teslim ettiği bir coğrafyada…

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ders veren İranlı Kürt akademisyen Abbas Vali’nin sözleriyle bitireyim yazımı:

“Bakın, on yıllardır Kürt kimliği için savaşmış kimseleri uzak ve güneşli bir yere gönderip emekli muamelesi yapamazsınız. Barış döneminde onlar da topraklarına dönmek ve faaliyet göstermek isteyecektir. Kim bilir belki Murat Karayılan, eğitimden sorumlu bir yönetici olmayı talep edecek. Yahut yerel yönetimde görev yapacak. Bunlar bugün size çok uzak gelebilir ama unutmayın; İngiltere’nin zamanında terörist diyerek savaştığı İrlandalılar, bugün Kraliçe’yle el sıkışıyor. Olması gereken de bu.”

Not 3: Evet, olması gereken de, OLAN da bu. Gelecek yazımda diğer ülkelerdeki örnekler üzerinden genel affın dünyadaki uygulamalarını işleyeceğim.

1 comments on “Genel Af (1): Teori

  1. başbakanın hep bir bahanesi var, yeterki af gelmesin diyor. neden bukadar karşı bu affa anlamış değilim bizi üzmek ve ağlatmak hoşuna gidiyor galiba. ben konuşmalarından ve yorumlarından bunu anlıyorum.bizim başbakanımız böyle olursa bu millet zaten bölünür.

Yorum bırakın