Suriye’de AKP taşlamak: ilk taşı günahsızlar atsın

Altıncı yılına girdiğimiz Suriye iç savaşı kimsenin istemediği ve öngörmediği boyutta bir trajediye dönüştü. Kanaatimce savaşın bu boyuta gelmesindeki en önemli üç sebep şunlardı: 1) ABD’nin önce Suriye Savaşı’nı bir özgürlük mücadelesi olarak değil İran’a vurulacak büyük bir darbe olarak görerek araçsallaştırması, sonra da muhalifler arasında İslamcı unsurların güç kazanmasıyla muhaliflere verdiği desteği seyreltip savaşı kanlı ve bitmez bir beraberliğe mahkum etmesi, 2) Hem Batı’nın hem de İslam dünyasının Esad rejiminin zayıflığına yönelik aşırı iyimser tahminleri, 3) Türkiye’nin de dahil olduğu bazı Müslüman ülkeler ile Suriyeli muhalif grupların bir kısmının 2013 sonrasında neredeyse imkansızlaşan “Esadsız çözüm”de diretmesi.

En başından İran’ın güvenlik kaygılarını da ele alan kapsamlı ve samimi bir proje geliştirilebilseydi, ya da en azından  2013 sonrasında Esad’lı bir geçiş planı üzerinde uzlaşılabilseydi, bugün tüm bölgeyi saran bu yangının alevleri çok daha sönük olabilirdi. Olmadı…

Untitled

Türkiye’nin gerek Suriye’de silahlı bir devrime olan inancı gerekse bu devrimde “Esad’lı geçiş”e kapıları tamamen kapatma konusundaki ısrarı ölümcül birer hataydı. 2016 yılından baktığımızda kolayca tespit edebildiğimiz bu hatalar neredeyse sabit olmakla birlikte, bu hatalar üzerinden AKP’ye yapılan “hayalperestlik” ve “maceracılık” eleştirilerinin büyük oranda tutarsız ve hakkaniyetsiz olduğunu düşünüyorum. Zira AKP’nin Suriye politikasının (ya da fiyaskosunun) temelini oluşturan “Esad’ın gidici olduğuna” ve “Türkiye’nin müdahil olması gerektiğine” yönelik düşünceleri, AKP liderliğine has yanılgılar değil, gerek dünyada gerekse Türkiye içinde geniş bir kitle tarafından paylaşılan düşüncelerdi. Öyle ki bugün katı AKP eleştirmeni diyebileceğimiz pek çok isim dahi 2011 ve 2012 yıllarında bu iki düşünceyi paylaşıyor ve bu düşünceler üzerinden AKP’ye bugün eleştirdikleri politikaları başlatma tavsiyeleri veriyorlardı. Birkaç somut örnek verecek olursam:

1) Esad gidici!

Barack Obama, ABD başkanı, 2 Mart 2012:

Bizim hesabımıza göre Esad’ın günleri sayılı. Bunu hızlandırabilir miyiz? Uluslararası camia ile birlikte bunu denemeye çalışıyoruz.”

Gerhard Schindler, Alman İstihbarat Teşkilatı (BND) başkanı, Ağustos 2012: 

Rejimin sonunun başladığını gösteren pek çok belirti var… Ordunun erozyonu devam ediyor.”

Nabil el-Araby, Arab Birliği başkanı, 8 Kasım 2012:

Herkes biliyor ki Suriye’deki rejim uzun süre yaşamayacak ve bir gün Suriye’de yeni bir durum oluşacak.”

Ceyda Karan, Habertürk, 21 Haziran 2011:

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın iddiası gibi ‘Esad altı ay içinde görevini bırakır’ mı bilmem. Lakin her halükarda ‘zamanın ruhu’, Baas rejiminin hegemonyasının bitmesini gerektiriyor.

Koray Çalışkan, Radikal, 24 Haziran 2011:

Artık çok geç. Esad gidici. Rejimi reforme etse yeni gelenlerin hışmına uğrayacağını biliyor. Reformu engellese, daha çok ölüm saçacak.”

Fehim Taştekin, Radikal, 18 Ağustos 2011:

Burada İran’la ilgili bir yanılgıyı not etmeli. İran Suriye’ye değil, Suriye İran’a muhtaç. Ve İran gibi bir ülkeden Esad’ı sonuna dek destekleyerek siyasi intiharı seçmesi beklenmez.”

Cengiz Çandar, Radikal, 7 Temmuz 2012:

Başşar Esad, filmi 14 Mart 2011’e geri saramaz. Günleri sayılı. Geleceği yok. Dolayısıyla, Türkiye’den Suriye’nin geleceğine baktığımızda, bu zalim diktatörlük rejiminin yıkılması öncelikle bir ‘ahlaki’ konu; bir ‘ahlaki’ duruş konusu.”

Sedat Laçiner, Star, 8 Temmuz 2012:

Beşar Esed her geçen gün sadece Alevilerden oluşan dar bir çember tarafından ve sadece şiddet kullanılarak korunmaya çalışılıyor. Söz konusu çember her geçen gün daralıyor… Muhaliflere silah akışı çeşitlenir ve artar ise, Esed Saddam Hüseyin kadar bile dayanamayabilir.”

İhsan Dağı, Zaman, 22 Temmuz 2012:

Esed rejiminin günleri sayılı. Çatışmalar Şam ve Halep’i de içine aldı, Kuzey’de de kontrol yer yer Kürt gruplara geçiyor.”

2) Türkiye müdahil olmalı!

Kadri Gürsel, Milliyet, 25 Nisan 2011:          

Türkiye’nin ise Suriye’de olanlara sessiz kalmak gibi bir lüksü olamaz. Yoksa dünyaya Baas rejiminin ömrünü uzatmak istermiş görüntüsünü vermek gibi bir hataya düşülmüş olur.”

Koray Çalışkan, Radikal, 24 Haziran 2011:

Esad’ı kimse istemiyor. Devrilmesi kaçınılmaz. Kaçınılmaz bir sonu geciktirmektense, acilen Suriye halkına destek vermeliyiz. Çünkü 5.000 kişi öldükten sonra da ölmeden de demokrasiye demokrasi deniyor.”

Gökhan Bacık, Zaman, 5 Ağustos 2011:

Suriye baskıcı bir rejimdir ve değişmek istemeyecektir. ‘Beni bu halimle kabul edin’ diyen bir Suriye ile de Türkiye dost kalamaz. O nedenle Türkiye’nin çıkarları Şam gibi rejimlerin değişmesi yönündedir. Türkiye, hızla başta NATO nezdinde Şam rejiminin en kısa sürede tasfiyesi yönünde siyasi irade oluşturmalıdır. Değişmeyeceği tescil edilen Şam rejiminin sürdüğü her gün Türkiye’nin bölgesel çıkarları açısından risktir. Türkiye, Şam rejiminin katliamlarına seyirci kalmayacaksa ambargo, kısmî müdahale dahil her türlü aktif uluslararası siyaseti gündeme taşımalıdır.”

Cengiz Çandar, 7 Şubat 2012:

Suriye’deki kanlı diktatörlüğün son bulması için çalışmak siyasi, ahlaki, insani bir sorumluluktur. Esad’ı kollamak hem yanlış hem de utançtır.”

Sedat Laçiner, Star, 27 Temmuz 2012:

Özgür Suriye Ordusu Türkiye’den yeterli desteği alamadığını söylüyor. Ayrıca PKK’nın cirit attığı Suriye’de Türkiye’nin çıkarlarını savunacak bir grubun da henüz oluşmadığı anlaşılıyor. Oysa ki Suriye Arap dünyasında halkı Türkiye’ye en sıcak bakan ülkelerden biridir. Başka bir deyişle zemin Türkiye için son derece uygundur. Burada yapılması gereken iş daha çok Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ve diğer destekleyici gruplara düşüyor. Çünkü çağımızda tanklarla veya savaş uçaklarıyla ulaşılacak başarılar son derece sınırlıdır.”

Mehmet Kamış, 27 Ağustos 2012:

Türkiye’yi Hür Suriye Ordusu’na silah sağlıyor diye ihbar edeceğine, Esed’e makuliyet ve insaf çağrısı yapsa daha hayırlı bir şey yapmış olur.”

***

Suriye trajedisi uluslararası bir fiyaskodur ve Türkiye’nin de bu fiyaskoda önemli bir payı vardır. Fakat bu payı görmezden gelmek ne kadar yanlışsa, bu payı abartmak ve AKP’ye has bir öngörüsüzlüğe/maceracılığa bağlamak da o kadar yanlıştır. Hele ki Kılıçdaroğlu’nun -her zamanki konformist muhalefetiyle- yaptığı “tek sorumlu AKP hükümetidir” türünden açıklamalar hiçbir iyi amaca hizmet etmeyen değerlendirmelerdir. Yanlışları düzeltmek için, onları görmek kadar onların kapsamını ve ağırlığını da doğru tartmak gerekir. “Zehir dozdadır” demiş Latinler, barış da öyle!

3 comments on “Suriye’de AKP taşlamak: ilk taşı günahsızlar atsın

  1. Merhabalar Hocam ; kısa ve öz olarak olayı çok güzel özetlediniz . kaleminize sağlık..Türkiye’nin yakın gelecekteki Suriye politikası için ne düşünüyorsunuz . Bekle gör politikası mı izlemeli yoksa maksimum fayda ve en az zarar hesaplarına biran önce başlamalı mı ?
    selamlar. iyi çalışmalar

Yorum bırakın